GüL KoKuLu RaSuLum
  ~Hz. Ömer~
 

Hz. Ömer

2. 1. Kimligi

Nesep bilginlerinin tespitine göre Hz. Ömer'in soy kütüğü şöyledir: Ömer b. el-Hattab b. Nüfeyl b. Abdiluzza b. Riyah b. Abdillah b. Kurt b. Rezzah b. Adiy, b. Ka'b b. Luey el-Kuraşî el-Adevî'dir. Künyesi Ebû Hafs'tır. Annesi ise, Mahzum b. Yakaza b. Mureoğulları'ndan Hişam[1] b. Muğîre'nin kızı Hanteme'dir. [2]

Hz. Ömer yaş olarak Hz. Peygamber @'dan on üç yaş küçüktür. Hz. Peygamber @'ın peygamber olduğu sırada yirmi yedi yaşlarında bulunan Hz. Ömer doğruluk, mertlek ve cesaret gibi üstün meziyetlere sâhip bir kişiydi.[3]

2. 2. CAHİLİYE DÖNEMİNDEKİ SOSYAL VE SİYASAL ETKİNLİĞİ

Cahiliye döneminden gelen Siyâsî bir konum ve tecrübeye sâhip olan Hz. Ömer, Kurayş'ın ileri gelenlerindendir. Dâru'n-Nedve (Mekke Site Devleti'n)'de dış ilişkiler görevini yürütüyordu. Kurayş'ı dışarda başarıyla temsil ediyordu.[4] Dolayısıyla o dönemde de araplar arasında önemli bir yer ve karizmaya sâhipti. Risâletin ilk yıllarında Müslümânların amansız düşmanlarındandı. Onun gibi birkaç elebaşının baskı ve zulümlerinden[5] müslümânlar Habeşistan'a Hicret etmek zorunda kalmışlardır.[6]

2.3. MÜSLÜMÂN OLUŞU

Sözü edilen baskıya rağmen müslümânların inançlarından taviz vermemesi Hz. Ömer'in düşünmeye ve İslâm'ı araştırmaya sevketmiştir. Bu sırada Hz. Ömer'in iç dünyası, putperestliğin akıl ve vicdânla uyuşmayan yapısını hissetmeye başlamış, yanı sıra, İslâm'ın hakkaniyetini söyleyecek hale gelmişken, dışı toplumsal/geleneksel inancın baskısı altında bulunduğundan kişiliğinde büyük şiddetli bir iç-dış çatışma devresi geçirmiş, sonra gerçekle yüzyüze gelmek için Hz. Peygamber @'ın yanına gitmeye karar vermiştir. Müslümân olduğunu bildiren rivâyetler[7] kesitler halinde onun bu süreç boyunca kimileri tarafından Siyâsî diye nitelendirilebilecek birtakım tavırlar takındığına dikkat çekilse de, durum ne olursa olsun onun, bazı olaylardan ciddî boyutlarda etkilendiği, bunu kendi başına muhakeme ettiği ve bunun sonunda Müslümân olduğu rahatlıkla söyleNebîlir. Önemli bir Kabilenin önde gelen liderlerinden birinin Müslümân oluşu başlı başına bir olay iken[8] Hz. Ömer belki de bunu daha etkili hale getirmek için bunu Günün Olayı haline dönüştürmeyi düşünmüş olabilir. Nitekim Müslümân oluşunun hemen ardından Müslümânların farklı bir konuma gelmeleri ve sosyal-siyasal bir kitle halinde kendilerini deklare etmeye karar vermeleri de onun Siyâsî tecrübesinin bir ölçüde etkisi olduğunu söylemekte pek yadırganır bir taraf yoktur. Zira Hz. Ömer'in Hicret'i de buna koşut bir özellik taşımaktadır.[9]

İbn cevzî, onun müslümân oluşuna giden yolu onun ağzından şöyle anlatmaktadır:

"Müslümân olmadan önce Rasûlullah @'ı aradım. Benden önce mescide gittiğini öğrendim. Mescide gittim ve hemen arkasında oturdum. el-Hakke suresini okumaya başladı. Kur'an'ın insicamına hayran kaldım ve "Vallahi bu Kurayş'ın dedeği gibi şairdir" dedim. "Şübhesiz o Kur'an, Kerîm bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür. O bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıp tasdîk ediyorsunuz."[10] âyetini okuyunca, "Bu bir kahindir" dedim. Rasûlullah @, "Bir kahin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz. O, alemlerin Rabbinden indirilmedir. Eğer o peygamber, bazı sözler uydurup bize isnâd etmeye kalkışsaydı, elbette biz onu kuvvetle yakalar ve ondan intikam alırdık. Sonra da muhakkak onun kalb damarlarını keserdik, (boynunu vururduk.) O vakit sizden hiç biriniz ona siper de olamazdınız."[11] âyetini okuyunca içimde bir rahatlık hissettim ve İslâm böyle kalbime girdi."[12]

2. 4. MÜSLÜMÂNLIĞI DÖNEMİNDEKİ SOSYAL VE SİYASAL ETKİNLİĞİ

Hz. Ömer'in, hem Rasûlullah @, hem de Hz. Ebû Bekir döneminde önemli bir şahsiyet olarak tebarüz ettiği görülmektedir. Hz. Ebû Bekir'in, kendisinden sonra onu veliahd olarak atamasında, tebarüz eden şahsiyetinin önemli rol oynadığı şübhesizdir.

Kuvvetli bir muhakeme ve keskin bir zekaya sâhipti.[13] Olayları tahlil etmeden kabullenmez, Hz. Peygamber @'ın kararlarını dahi gözden geçirir, mutmain olmadığı noktaları kendisine sorar, gerekirse itiraz ederdi.

O, öylesine ilim ve ferâset sahibi, sosyal ihtiyaçları bilen ve çözen birisiydi ki, halîfeliği döneminde, "Peygamberce, hatta Kur'an tarafından tesbit edilmiş kaideleri değiştirmekte, yenileştirmek, hatta kaldırmakta tereddüt etmemektedir."[14]

Aişe (r)'a rivâyet eder: Ömer b. el-Hattab’ı tanıyan anlardı ki, onun yaratılışı İslâm'a uygundur. O vallahi iş çözücüydü, eşsizdi, alternatif çözümler bulurdu. Hz. Ali'ye çok danışmasına rağmen Hz. Ali onun uygun gördüğü kararlara uyardı. Öyle ki, Hz. Ali şöyle diyordu: "Ömer filân konuda bana danışır, ben şöyle düşünürdüm, o ise başka düşünürdü; ama ben en sonunda ona uymaktan başka bir seçenek bulamıyordum."[15] Çünkü, "Kur'an'da Ömer (r)'ın çok sayıda önsezisine uygun gelen hüküm vardır." [16]

"Hz. Ali'nin ona uyması ancak hakkın ona uymakta olduğunu bildiği içindir. Çünkü Ömer, derin ilmi, isâbetli görüş ve bakışıyla, başkasına müşkil gelen konulardan doğruyu bulup ortaya çıkaran birisiydi. Hz. Ali şunu da biliyorduki sekine/huzûr onun diliyle vucut bulur ve o hakkın, ruhuna ilka edildiği ve diliyle ortaya çıktığı bir konuşturulandır. Ayrıca Hz. Peygamber @'ın hayatında Hz. Ömer'in görüşleri, Yüce Allah'ın indirdiği Kur'an'la büyük ölçüde örtüşüyordu."[17]

2. 5. HZ. ÖMER'İN FAZÎLETİ

Hz. Ömer, Şîâ'nın tam aksine, Sünnî İslâm tarihinde çok önemli ve yüce bir yer işgal etmektedir. Onun menakıb ve fazîletleriyle ilgili ciltlerle eser yazılmış, en mutemet ve muteber kaynaklarımıza onunla alakalı bölümler açılmıştır. O, İslâm devlet yapısını şekillendiren, sistematize eden ve kurumlaştırandır. Özellikle Hz. Peygamber @ dönemindeki tavizsiz kişiliği, isâbetli, ileri görüşlülüğü ve öne çıkan sağlam karakteriyle bu abidevî yerini almıştır. Kur'an'ı Kerîm'in pekçok âyetinin onun görüşleri doğrultusunda nazil olması, onun bu yapısının teyidi mahiyetindedir.

2. 5. 1. Kur'an 'ın Görüşleri Doğrultusunda İnmesi

İbn Ömer'den şöyle rivâyet edilmiştir: "İnsanlar arasında bir problem çıkmış olmasın ki Kur'an, insanların değil, Ömer (r)'ın dediğine uygun inmiş olmasın."[18]

Kaynaklarımıza bakıldığında, Hz. Ömer'in görüşleri doğrultusunda pekçok âyetin inmiş olduğu görülecektir. Hz. Ömer'i konu edinen bütün eserler, bu hususa yer vermektedirler.

Ömer (r) de, bunu kendisine iftihar vesîlesi yaparak şöyle demiştir: "Üç konuda Rabbimle müvafakat ettim: "Ya Rasûlallah, İbrahim'in makamını namazgah yapsanız" dedim, "Ey mü'minler, siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin" âyeti nazil oldu.[19] "Ya Rasûlallah, evine iyiler de kötüler de giriyor. Mü'minlerin annelerine örtünmelerini emretseniz" dedim, "Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, (kendilerini baştan aşağı örten) elbiselerinden giyip örtünsünler. İşte, böyle giyinmeleri, (iffetli) tanınıp da (ahlaksızlar tarafından) eziyet edilmemelerine daha elverişlidir. Allah Ğafûrdur=çok bağışlayıcıdır, Rahîm'dir=çok merhametlidir" hicab (tesettür) âyeti nazil oldu.[20] Bundan dolayı Rasûlullah @'ın, bazı hanımlarını uyardığını duydum. Yanlarına gittim ve "ya bu tutumunuzdan vazgeçersiniz veya Allah yerinize ona sizden daha hayırlı zevceler verir" dedim. hanımlarından birisi, "Ey Ömer! Rasûlullah @ hanımlarına öğüt vermiyor mu ki sen onlara öğüt veriyorsun" dedi. Bunun üzerine de, "Olur ki onun Rabbi, -eğer sizi boşarsa-yerinize sizden daha hayırlı zevceler verir ona" âyeti nazil oldu.[21]ve Bedr'in esirleri."[22]

Bedir, hem müslümânlar, hem de müşriklerin hayatında önemli bir savaştır. Müslümânların, az olmalarına rağmen samimîyetleriyle zafere ulaştıkları; müşriklerinin, sayıca çok ve önemli putlarıyla katılmalarına rağmen, Ebû Cehil gibi liderlerini de kaybedip hezimete uğradıkları bir savaştır.[23] Bu savaşta müslümânlar müşriklerden çok kişiyi esir almışlardır. "Hz. Peygamber @, "Bu esirler hakkında ne yapmamızı düşünüyorsunuz?" diye Ashâb'la istişâre etti. Ebû Bekir, "Ya Rasûlallah, bunlar kavmin ve ehlindir, onları tevbeye davet et, belki Allah tevbelerini kabul eder" dedi. Ömer, "Ya Rasûlallah, bunlar seni yurdundan çıkardılar ve seni yalanladılar. Onların boyunlarını vur!" dedi. Abdullah b. Ravaha, "Ya Rasûlallah, sen ormanlık bir vadidesin, vadiyi ateşe ver ve onları o ateşe at!" dedi. Abbas, Abdullah b. Ravaha'ya, "sen akraba bağlarını kopardın" dedi. Rasûlullah @ sükût ederek onlara hiçbir cevap vermeden yanlarından ayrıldı. İnsanlardan bazıları, Rasûlullah Ebû Bekir'in, bazıları Ömer'in, bazıları Abdullah'ın sözüne uyacağını söylediler. Rasûlullah @ bir süre sonra tekrâr yanlarına geldi ve şöyle dedi: "Allah bazı insanların kalblerini sütten daha yumuşatacak, bazılarınınkini de taştan daha sertleştirecektir. Senin gibiler ya Eba Bekir, İbrahim (as) gibidirler ki şöyle diyordu: "Artık bundan sonra kim bana tâbi olur, izimde giderse, işte o bendendir. Kim de bana isyân ederse, tevbe ettiği takdîrde, muhakkak ki (ey Allah'ım) sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin."[24] Senin gibiler ya Eba Bekir, İsa (as) gibidirler ki şöyle diyordu: "Eğer onlara azab edersen, şübhe yok ki, onlar senin kullarındır; ve eğer kendilerini bağışlarsan yine şübhe yok ki sen, mutlak ğalibsin ve hükmünde hikmet sahibisin."[25] Senin gibiler ya Ömer, Musa (as) gibidirler ki şöyle diyordu: "Ey Rabbimiz! Mallarını mahvet ve kalblerini şiddetle sık ki, o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler."[26] Senin gibiler ya Ömer, Nûh (as) gibidirler ki şöyle diyordu: "Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yer yüzünde bırakma!"[27] Sizler fakir kimselersiniz, bunlardan her biri ya fidye verecek veya boynu vurulacaktır." İbn Mes'ud, "Ya Rasûlallah, Süheyl b. Beyda'dan başka, zira o İslâm'ı anıyordu." dedi. Rasûlullah @ sükût etti. İbn Mes'ud, Rasûlullah @, "Süheyl b. Beyda'dan başka" deyinceye dek, "O gün gökten başıma taş yağacak diye korktuğum kadar hiç bir zaman korkmadım" dedi. Bunun üzerine, "Eğer Allah'tan bir yazı (kader) geçmiş olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı mutlaka size büyük bir azap dokunurdu."[28] âyeti nazil oldu."[29]

2. 5. 2. Şîâ'nın Görüşü

Şîâ, Kur'an'ın Hz. Ömer'in görüşlerine uygun indiğini kabul etmesi bir yana, Hz. Ömer'in pek çok konuda Kur'an'a muhâlefet ettiğini iddia etmektedir. Görüşlerini yansıtmak açısından bir iki örnek vermek istiyoruz:

1. Rasûlullah @'ın, cünub olanların, suyun olmadığı yerde teyemmümle namaz kılmalarının bir sakıncası olmadığını söylemesine[30]; ve Allah, "Ey mü'minler!...içinizden biri ayak yolundan gelmişse veya kadınlara dokunmuş (cima etmiş) iseniz ve bu hallerde su bulamamışsanız, o vakit pâk bir toprakla teyemmüm edin.."[31] demesine rağmen, Hz. Ömer'in, cünüb olup su bulamayan bir adama, "namaz kılma"[32] demekle Kur'an ve Sünnet'in nassına muhâlefet etmiştir.[33]

2. Allah, "Sadakalar, Allah tarafından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekât toplayıcıları, kalbleri müslümânlığa ısındırılmak istenenler, mukateb köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir"[34] demesine ve Rasûlullah @'ın uygulamasına rağmen, Ömer'in, müellefe-i kulûbe, "size ihtiyacımız yoktur, Allah İslâm'ı aziz etmiştir ve size ihtiyaç bırakmamıştır" diyerek bu hakkı kaldırmak ve onlara zekâttan pay vermemekle Kur'an ve Sünnet'e muhâlefet etmiştir.[35]

3. Allah, "Talak ikidir. Ondan sonra ya kadınları iyilikle tutmak, ya güzellikle salmak vardır...Eğer koca, karısını ikinci talaktan (boşamasından) sonra bir kere daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikahlanmadıkça (ve ondan da ayrılmadıkça) ilk kocasına helâl olmaz..."[36] demesine ve "Rasûlullah @, Ebû Bekir ve Ömer'in hilâfetinin ilk iki yılına kadar, üç talak bir sayılırken, Ömer b. Hattab'ın, "İnsanlar, kendileri için genişlik olan bir konuda acele etmeye başladılar. Onları bundan kurtarsak (yasaklasak)"[37] diyerek, üç talakı üç olarak saymakla Kur'an ve Sünnet'e muhâlefet etmiştir."[38]

Hz. Ömer'in bu icrââtlarını, "Ezmânın teğayyüriyle ahkâmın teğayyürü inkâr olunamaz"[39]; "Raiyye yani teb'a üzerine tasarruf maslahata menûttur"[40] gibi, İslâm hukukunun temel ilkeleri kapsamında değerlendirmek gerekmektedir.

2. 5. 3. Rasûlullah @'ın Hz. Ömer'in Fazîleti ile İlgili Hadîsleri

Ebû Nua'ym, Hz. Peygamber @'ın Hz. Ömer'in çeşitli fazîletlerini ifâde eden pek çok hadîsi konu başlıkları altında rivâyet etmektedir. Konunun uzamaması bakımından biz sadece hadîs metinlerini alacak[41], konu başlıkları ile râvîzincirini Ebû Nua'ym'ın İmâme kitabına havale edeceğiz:

"Allah'ım islâmı özellikle Ömer b. el-Hattab ile aziz kıl."[42] "Allahım! İslâm'ı Ömer b. el-Hattab veya Ebû Cehl b. Hişam ile aziz kıl!" Allah, Rasûlullah @'ın duasını Ömer hakkında kabul etti ve dini onunla kaim kıldı, putları onunla yıktı.[43] Ömer sabahleyin gelip müslümân oldu."[44]

"Ben uykuda iken insanların bana arzedildiklerini gördüm. Onların üzerinde göğüs memesine ulaşan ve daha kısa olan gömlekler vardı. Ömer el-Hattab da üzerine sarkan bir gömlek olduğu halde yanımdan geçti.’Bunu neyle yorumladınız ey Allah'ın elçisi?’ diye sordular. Hz. Peygamber @ "din ile" dedi. [45]

"Uykuda iken bana bir kadehin getirildiğini gördüm. Ondan süt içtim, o kadar ki kanıklığını tırnaklarımdan hala süzdüğünü görüyorum. Sonra artan sütü Ömer el-Hattab'a verdim." Ya Rasûlullah @ bunu neyle yorumladın?" diye sordular. "İlim ile" cevabını verdi.[46] "Rüyamda İbn Ebi Kuhafe'yi bir veya iki kova çektiğini gördüm. Allah onu bağışlasın, çekmesinde zayıflık vardı. Sonra Ömer b. Hattab kalktı, büyük bir kovaya yöneldi. Onun gibi güçlü çekeni görmedim. Öyle ki insanlar rahatladı."[47]

"Sizden önceki ümmetler arasında kendilerine ilham gelen birtakım insanlar vardır. Eğer ümmetimde onlardan birisi varsa o da Ömer b. el-Hattab'tır."[48]

"Bir adam bir sığırı sürdüğü bir sırada yoruldu ve sürmekte olduğu ineğe bindi. Bunun üzerine sığır adama "Ben bunun için yaratılmadım. Ben toprağı sürmek için yaratıldım" dedi. Rasûlullah @'ın çevresindekiler "Sübhanallah sübhanellah" dediler, Hz. Peygamber @, "Ben hayvanın böyle söylediğine inandım Ebû Bekir ve Ömer de inandı."buyurdu. (Hz. Peygamber bunu söylerken her ikisi de mecliste yoktu.[49]

"Muhammed b. Saîd b. Ebi Vakkâs şöyle demektedir: Ömer b. el-Hattab Hz. Peygamber @'ın yanına girmek için izin istedi. O sırada Hz. Peygamber @'ın yanında bazı kadınlar vardı. Ona çokça soru soruyor ve onunla yüksek sesle konuşuyorlardı. Hz. Ömer izin isteyip yanına girince kadınlar alelacele örtünmeye çabaladılar. Hz. Peygamber @, "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki şeytan gittiğin bir yolda seninle karşılaşırsa mutlaka senin gittiğin yolun dışında başka bir yola gidecektir." buyurdu.[50]

Esved b.Seri' şöyle demektedir: Hz. Peygamber @'a giderek ona, "Ey Allah'ın elçisi, ben Rabbimi değişik şekillerde övdüm ve seni de." dedim. Hz. Peygamber @ "Rabbin övülmeyi sever" dedi. Ben yazdığım şiirleri ona okumaya başladım. O arada saçları önden dökülen uzun bir adam içeri girmek için izin istedi. Hz. Peygamber @ "Hemen sus" dedi. O adam girip bir müddet konuştuktan sonra çıktı. Ben de okumaya devâm ettim. O adam tekrâr içeri girdi. Hz. Peygamber tekrâr Beni susturdu. Sonra adam tekrâr çıktı. Bunu iki veya üç kez yaptı. "Ya Rasûlallah, onun için Beni susturduğun adam kimdir" diye sordum. Hz. Peygamber @, "Bu Ömer b. el-Hattab'tır. Bu bâtılı sevmeyen bir adamdır." buyurdu.[51] Ebû Hüreyre'den Hz. Peygamber @'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Allah, hakkı, Ömer (r)'in dili ve kalbine yerleştirmiştir."[52]

Cebrail Hz. Peygamber @'a gelerek şöyle dedi: "Ömer'e selâm söyle ve ona şunu öğret ki, onun rızâsı adâlet, gazabı ise yüceliktir."[53]

2. 5. 4. Ashâb'ın Hz. Ömer Hakkında Söyledikleri:

Hz. Ömer'in yüce şahsiyetiyle ilgili pekçok Sahâbenin gerçekleri dile getiren sözleri vardır. Bunlardan Ebû Nua'ym'ın da naklettiği bazıları şunlardır:

Hz. Ebû Bekir:

"Abdurahmân b. Sabıt el-Kuraşî rivâyet eder: Ölüm döşeğindeki Ebû Bekir'e, "Başımıza sertlik ve şiddetini bildiğin Ömer'i getirdiğinden dolayı Rabbinle karşılaştığında O'na ne diyeceksin?" denildiğinde, "Beni Allah'la mı kortkutuyorsun? Ya Rabbi, kullarının en hayırlısını seçtim derim" dedi.[54]

Ali b. Ebi Tâlib:

Hz. Ali de şöyle demektedir: "Biz bir meleğin Ömer (r)'ın diliyle konuştuğu konusunda konuşuyorduk."[55]

"Sâlihler anıldığında Ömer'i saygıyla anarım. Biz, iç huzûrun (hakkın) Ömer'in lisaniyle dile geldiğini uzak görmüyorduk."[56]

Avn b. Ebi Cuhayfe babasının şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Ömer, içinde vefât ettiği elbisesi üzerindeyken ben yanındaydım. Ali (r) geldi, üzerini açtı ve şöyle dedi: "Allah'ın rahmeti üzerinde olsun ey Eba Hafs! Vallahi, Rasûlullah @'dan sonra, amel defteriyle Allah'a kavuşmak istediğim senden başka imrendiğim kimse kalmadı." [57]

İbn Ebi Melike, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Ömer (r) vefât edince Benim de aralarında bulunduğum insanlar çevresini sardı. Ona dua edip methediyorlar ve ona rahmet diliyorlardı. Arkamdan omuzlarımdan tutan bir adamla irkildim. Dönüp bakınca Ali b. Ebi Talip olduğunu gördüm. Ömer için üzüldü ve şöyle dedi: "Senden başka amel defteriyle Allah'a kavuşmayı imrendiğim kimseyi geride bırakmadın. Vallahi, Allah'ın seni iki arkadaşına kavuşturmasını umuyorum. Çünkü Rasûlullah @'dan çok defa şöyle dediğini duydum: "Ben, Ebû Bekir ve Ömer gittik; Ben, Ebû Bekir ve Ömer girdik; Ben, Ebû Bekir ve Ömer çıktık" Umuyorum ki Allah seni onlara kavuşturur."[58]



Ebû İshak rivâyet eder: "Babam Beni cuma günü camiye götürdü ve "Ali'ye bakabilir misin?" dedi. "Evet" dedim. "Kalk öyleyse" dedi. Kalktım baktım ki, saçı biraz dökülmüş, saçı sakalı bembeyaz bir adam minberde şöyle diyordu: "Peygamber'inden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer'dir"[1]



Amr b. Hurays, Ali (r)'ın minber üzerinde şöyle söylediğini rivâyet eder: "Peygamber'inden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir sonra Ömer'dir. Üçüncüsünü de söleyebilirim."[1]

İbn Mes'ud:

"Ömer'in müslümân olması bir fetih, hicret etmesi bir zaferdi."[2] "Eğer insanların ilmi terazinin bir kefesine, Ömer'in ilmi bir kefesine konsa, Ömer'inki ağır gelir."[3] "Ömer'in vefâtiyle ilmin 9/10'nun gittiğini sanıyorum."[4] "Ömer İslâm'ın girip çıkmadığı sağlam bir kaleydi. Şehîd olunca, kalede bir gedik açıldı. İslâm oradan çıkıp bir daha girmiyor. Sâlihler anıldığında Ömer'i saygıyla anın."[5] "Her zaman Ömer'i, iki kaşı arasında bir meleğin ona yol gösterirken gördüm."[6] "Allah'ı en iyi tanıyanımız, Kur'an'ı en iyi okuyanımız, Allah'tan en çok korkanımız Ömer'di. Ömer'in ölümden dolayı yas tutulmayan ѥv ne kötü bir evdir."[7]

Zeyd b. Vehb rivâyet eder: "Bir adam Abdullah b. Mes'ud'un yanına gelerek, "Ömer bana (Kur'an'ı Kerîm'i) şöyle okuttu"; başka bir adam, "Ebû Hâkim el-Müzenî bana şöyle okuttu" dedi. İbn Mesud, "Ömer'in sana okuttuğu gibi oku" ded. "Ömer, İslâm'ın sağlam bir kalesiydi, insanlar ona girip çkmazlardı; kale yıkıldı ve insanlar ondan çıkıp girmiyorlar artık" dedi.[8]

Amr b. Seleme rivâyet eder: "Abdullah b. Ömer b. el-Hattab Kufe'ye geldi. Camiye gitti ve Abdullah b. Mes'ud'un ilim meclisini sordu. Ona gösterdiler. Yanına varıp selâm verdi, oturdu ve şöyle dedi: "Ya Eba Abdirrahman, bana sırat-ı müstakimin ne olduğunu söyle." Abdullah b. Mes'ud şöyle dedi: "Ondan başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki o, babanın üzerinde bulunduğu (sırat-ı müstakîm) yoldur."[9] "Biz Ömer b. el-Hattab'ın müslümân olmasından sonra hep onurlu olduk."[10]

İbn Abbâs:

"Ömer müslümân olduğunda müşrikler, "sayımız yarıya indi" dediler"[11].

Kabise b. Câbir:

"Ömer b. el-Hattab ile arkadaşlık ettim. Ondan Allah'ın kitabını daha iyi okuyan, Allah'ın dinini daha iyi bilen ve ondan daha iyi muamele eden başka birini görmedim."[12]

Hz. Ömer bütün Sahâbece güvenilen ve görüşüne uyulan biri olmaya devâm etti. Allah onunla dostlarının göğüslerine şifa veriyor, Kâfir ve düşmanlarını ise kahrediyordu. Ta ki, Allah, Hz. Peygamber @'ın kendisini müjdelediği şahadetle şereflendirinceye kadar.

Hz. Ömer Allah'ın şanlarını yücelttiği güvenilir kişileri toplayıp onlarla istişâre etmelerini ve birini hilâfet için seçmelerini emretti. Bütün müslümânlar Şûrâ ehlinin fazîletini, onların dinin nişâneleri ve hidâyet yıldızları olduklarını bildikleri için onlardan hiçbiri Hz. Ömer (r)'ın görüşüne ve yaptığına karşı çıkmadı. O sırada Bedir ve Akabe Ehliyle Sahâbenin önde gelenlerinin birçoğu hayattaydı. Onlar Hz. Ömer'in dediğine râzı oldular ve emrini yerine getirdiler. Allah hepsinden râzı olsun.[13]



2. 6. DEĞERLENDİRME



Şîâ'nın bir kısım Sahâbeye bakışının olumsuz olduğu ve Âl-i Beyt dışında masum sıfatını uygun görmediği Sahâbeyi tenkit ettiği bilinmektedir. Bunların başında ise Hz. Ömer gelmektedir. Zira Hz. Ebû Bekir'in seçilmesinde Hz. Ömer'in büyük rol oynadığı bilinen bir husustur.[14] Hatta rol oynadığını söylemekle kalmayıp, hoş karşılamadıkları bütün olayların suçunu adetâ ona yüklemektedirler.[15]

Halîfe Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali arasında yapılan gizli bir görüşme neticesinde, Hz. Ebû Bekir'in, hilâfeti Hz. Ali'ye bir gün sonra belli bir yer ve saatte devretme kararı aldıktan sonra Hz. Ömer'le karşılaşmış, Hz. Ali ile aralarında cereyan eden olayı anlatmıştır. Bunu öğrenen Hz. Ömer ona: "Allah için Ey Rasûlullah'ın Halîfesi, sen Beni Hâşim'in sihrine mi kapılacaksın? Bu, onların ilk oyunu değil ki!." diyerek onu vermiş olduğu karardan caydırmış ve makamında durmasını sağlamıştır.[16]

Yaptığımız araştırmada, Şîâ'nın Hz. Ömer ile ilgili değerlendirmeye değer tenkidlerini şu başlıklar altında toplamak mümkündür:



2. 7. HALÎFE SEÇİLMESİ



"Hz. Ebû Bekir, vefâtından önce Ömer'i halîfe tayin etti.[17] Ali ve Talha yanına girerek, "kendine kimi halef olarak bıraktın?" dediler. "Ömer'i" dedi. (Ömer gibi şedid birini halîfe bırakmakla) "Rabbine ne cevap vereceksin?" dediler. Ebû Bekir, "Beni Allah'la mı korkutuyorsunuz? Ehlinin en hayırlısını halef olarak bıraktığımı söylüyorum" dedi."[18]

Hz. Ebû Bekir'in onu halef olarak ataması şüphesiz kamuoyuna dayanıyordu ve sosyal-siyasal güçler dengesini gözeten kendisinin bir ictihadıydı. İctihadında isâbet ettiği de görülmektedir.

Hz. Ebû Bekir, Birinci Deneyimin sebep olduğu tefrika ve fitne endişesiyle hilâfeti Şûrâya bile bırakamamıştır. Kendisinin seçilmesinde müslümânlar arasında çıkan ihtilâfların yeniden çıkmasından ve müslümânların tefrikaya düşmesinden endişe etmiştir. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer'i tayin etmekle, kendi zamanındaki İslâm birliğini muhafaza etmiştir.

Hz. Ebû Bekir vefât edeceğini anlayınca ümmeti emin bir el'e emânet etmek istedi. Bunun, güvenilir ve ümmete hâkim olabilecek birisi olması gerekiyordu. Zira tekrâr ihtilâf ve tefrikalar çıkabilirdi. Hz. Ömer'i düşünmesine rağmen bir nabız yoklaması yapmakta fayda görüyordu. Bu, icrââtına destek anlamına da geliyordu.

Abdurahmân b. Avf'ı çağırdı ve Ömer b. el-Hattab hakkındaki kanâatini sordu. Abdurahmân, "Benden daha iyi bildiğin birini soruyorsun"dedi. Ebû Bekir, "Buna rağmen" dedi. Abdurahmân, "Vallahi o düşündüğünden daha iyidir" dedi. Sonra Osmân b. Affân'ı çağırdı ve " Bana Ömer b. el-Hattabı anlat" dedi. Osman, "Onu bizden daha iyi tanıyorsun, ancak madem konuşmamı istiyorsun, Allah şahittir ki bildiğim kadarıyla onun içi dışından daha iyidir ve aramızda onun gibisi yoktur" dedi. Ebû Bekir, "Allah senden râzı olsun, vallahi onu halef bırakmazsam sana düşmanlık etmiş olmam" dedi. Onlarla beraber Saîd b. Zeyd, Üseyd b. Hudayr, Muhâcir ve Ensâr'dan olan başka pek çok kişiye danıştı. Üseyd, " Allah için senden sonra en hayırlımız odur, râzı olunana râzı olur; kızılmsı gerekene kızar; içi dışından daha hayırlıdır ve bu işin altından kalkacak ondan daha güçlüsü yoktur." dedi.[19]

Sahâbeden bazıları, Abdurahmân b. Avf, Osmân b. Affân ve diğerlerinin Hz. Ebû Bekir'in huzûruna girip gizli bir görüşme yaptıklarını duyunca: "Yarın Rabbine ne diyeceksin ki başımıza sert mizaçlı Ömer'i getiriyorsun" dediler. Hz. Ebû Bekir: "Beni Allah'la mı korkutuyorsunuz, Rabbime toplumda yaşayanların en hayırlısını seçtiğimi söylerim" dedi ve "Ömer'i atadığının ilân edilmesini" istedi. Sonra Osmân b. Affân'ı çağırarak atama talimatını yazdırdı: "Bismillâhirahmânirahîm, bu dünyadan çıkıp âhirete girerken Ebû Bekir b. Ebi Kuhâfe’nin ahidnâmisidir. Kâfir inansın, facir kanâat getirsin, yalancı tasdîk etsin ki ben Ömer b. el-Hattab'ı kendimden sonra halîfe tayin ettim. Onu dinleyiniz ve itâat ediniz. Ben Allah'a, Rasûl'üne, dinine, kendime ve size hayırdan başka bir şey dilemedim. Âdil davranacağını ümit ve temenni ediyorum; davranmasa, herkes yaptığının karşılığını bulur. Ben bununla hayırlı bir iş yapmayı diledim, gaybı da bilemem. Zulmedenler, yaptıklarının karşılığını nasıl bulacaklarını göreceklerdir. Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun." Sonra belgeyi mühürledi. Osman, yanına Ömer'i de alarak dışarı çıktı ve insanlara önce: "Bu belgede adı geçene biat ediyor musunuz?" diye sordu "Evet" dediler. Sonra Ömer'in adını açıkladı ve topluluk Hz. Ömer'e biat etti. Ebû Bekir, Ömer'i yanına çağırarak ona tavsiyelerde bulundu. Yalnız kalınca ellerini kaldırarak şöyle dedi: "Allah'ım, bunu halkın iyiliği ve fitneye düşmelerinden korktuğum için yaptım. Onları İdâre ederken Sen'in daha iyi bildiğin şeyleri yaptım ve bunun için çaba harcadım. Başlarına en hayırlılarını, onları en iyi İdâre edecek ve onları doğru yola iletecek en samimî olanını seçtim. Başıma gelen takdîrin malûmundur; yolumdan gitmeyi onlara nasîp et, onlar kullarındır ve ipleri senin elindedir. İdârecilerini ıslâh et ve onu rahmet Pegamber'inin hidâyet yoluna ve O'ndan sonraki sâlihlerin doğru yoluna tâbi olanlardan eyle ve halkını ona itâatkar kıl!"[20]

Böylece Hz. Ömer, Hulefâ-i Râşidîn'in ikincisi olarak müslümânların başına geçti. Ancak bu olay daha sonra gelen bazı fırkalar tarafından tenkit edilmiştir. Bunların başında Şîâ gelmektedir. Bu tenkitlere bazı alimler cevap vermişlerdir. Müellifimiz Ebû Nuaym de bunlar arasında yer almaktadır. Hz. Ebû Bekir'in, Hz. Ömer'i halîfe atamasıyla ilgili Şîâ'nın, "Müslümânlar'a rağmen Ömer'i atamaya hakkı yoktu" itirazlarına Ebû Nua'ym şu cevabı vermektedir:

"Ebû Bekir, Ömer'in fazîletini, üstleneceği görevi yerine getirecek kapâsîtesini ve iktidârı döneminde ona yaptığı büyük desteği görünce, Allah ve insanların faydası için hilâfeti ondan başkasına vermeye gönlü el vermedi. Sahâbenin durumunu ve Hz. Ömer'deki meziyetleri ve onlarca bilinmiyen bir tarafının bulunmadığını bildiğinden görevi ona verdi. Onlar da buna râzı oldular ve ona teslîm ettiler. Şâyet onlara karışık gelen bir tarafı ve şüpheleri olsaydı kabul etmezlerdi ve Ebû Bekir'e uydukları gibi ona uymazlardı. Allah'ın rızâsı toplumun ittifâkındadır. Onun hilâfeti de, Hz. Ebû Bekir'inki gibi gerçekleşti. Onların arzuları en fazîletlisi ve en kâmilini seçmekti. Bunun için ona rızalarıyla uydular ve teslîmiyet gösterdiler."[21]

Heytemî (v. 974/1566) şöyle demektedir: "Akıl ve anlayış sahibi herkesçe bilindiği gibi, hilâfetin Hz. Ömer'in hakkı olduğuna dair delîl getirmeye gerek duymuyoruz. O, Hz. Ebû Bekir'in hakkı olduğu gibi Hz. Ömer'in de hakkıydı. Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti, icma', Kitap ve Sünnet'le sâbit olduğu gibi, Hz. Ömer'in de hilâfeti İcma', Kitap ve Sünnet'le sâbittir. Çünkü asl için sâbit olan şey, fer' için de sâbittir. Dolayısıyla, veliahdi tayin etmenin sahîh olduğuna dair kesin delîllere istinâden, Râfızî ve Şîâ'dan Hz. Ömer'in hilâfetinin sahîh olduğunu tartışmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Veliahd tayin etmenin doğruluğu isbâtlandıktan sonra bunu tartışmak, inat, cehâlet, ahmaklık ve zarurîyâtı inkârdır. Bu vasıflara sâhip olanların yalan ve saçmalıklarına iltifât edilmez ve hiç bir konuda onlara itibâr edilmez. Hz. Ebû Bekir'in en büyük fazîletlerinden birisi, Hz. Ömer'i müslümânlara halîfe seçmesidir. Çünkü onun halîfe olmasıyla, müslümânlara umumî yararlar sağlandı, fetihler yapıldı ve İslâm bütün ihtişamıyla ortaya çıktı."[22]

Hz. Ömer (r)'ın hilâfeti, yalnız Hz. Ebû Bekir'in onu aday göstermesiyle gerçekleşmemiştir. Zira Hz. Ebû Bekir, onu tayin etmeden önce, Ehlu'-Hall ve'l-Akd sayılan Abdurahmân b. Avf [23], (v. 32/652) Osmân b. Affân (v. 35/655), Saîd b. Zeyd [24] (v. 51/671), Üseyd b. Hudayr (v. 20/641) gibi Muhâcir ve Ensâr'ın ileri gelenlerine danışmıştır. Onların onaylarından sonra, halkın arasına çıkarak "kararını" onaylayıp onaylamadıklarını sordurmuş ve onların kabullerinden sonra kararının açıklanmasını istemiştir. Hatta bu kararına Talha (r) gibi bazı sahabîler itiraz edecek gibi olmuşlarsa da Hz. Ebû Bekir çoğunluğun kararına uymuş ve Hz. Ömer'i bu göreve atamıştır.

Hz. Ömer'in bu şekilde seçilmesinden şu sonuçlar çıkarılabilir:

1-Veliahd tayin etmek caizdir.

2-Veliahd tayin etmeden önce Ehlu'l-Hall ve'l-Akd diye tanımlanan toplumun dinî, ahlakî, ilmî, sosyal ve siyasal alanlarda ileri gelenlerine danışmak gerekmektedir.

3-Halîfenin, tayin ettiği veliahd ile ilgili belge yazması gerekir.

4-Halka buradan çıkan kararı arz etmek ve onların onayını almak şarttır. Bu şart bey'at şartından önce gelir.

Hz. Ebû Bekir'in bu atama şekli, kendisinden sonra gelecek halîfeyi önermesi dışında bir şey değildir ve bu bir-nevi- seçimdir, kesin bir atama değildir. Aksi halde, Ehlu'l-Hall ve'l-Akd'e danışması, halkın karşısına çıkarak "Atadığımı kabul ediyor musunuz?"[25] demesi ve onlardan bey'at aldırması gerekmezdi.

Tarih ve Rivâyet Kaynakları, Şîâ'nın yukarıda geçen "Hz. Ebû Bekir, halka rağmen Hz. Ömer'i seçti" iddiasını reddetmektedir.[26]



. HZ. ÖMER'E YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER



Şîâ, Hz. Ebû Bekir'e karşı izlediği tenkid ve suçlama politikasını aynen hatta daha fazla-Hz. Ömer hakkında da sürdürmektedir. Bu iddiaların çoğu ciddî delîllerden yoksundur ve bizim bütün bu iddaları ele almamız konu, muhteva ve hacim bakımından mümkün değildir. Ele alınır iddialarına ise kısa cevaplar vermekle yetineceğiz.



2. 14. 1. Kırtâs olayı

İbn Abbâs rivâyet eder: "Rasûlullah @ vefâtından önceki hastalığından beş gün önce, perşembe günü, odasında hazır bulunan İbn Abbâse, 'Bana kağıt kalem getirin ki sizlere sapmayacağınız bir şey yazdırayım' dedi. Bir peygamberin huzûrunda hazır bulunanlar doğru olmamakla beraber (getirip-getirmeme konusunda) tartıştılar. Bazıları 'Acaba Rasûlullah @'ın şuuru yerinde değil de, ne dediğini bilmiyor mu? Bir daha sorun' dedi. Rasûlullah @, 'Beni yalnız bırakınız, bulunduğum durum, sizin düşündüğünüzden daha hayırlıdır' buyurdu ve onlara üç şeyi emretti: "Arap yarımadasından müşrikleri çıkarınız, Üsâme ordusunu hazırladığım gibi gönderiniz." Üçüncüsü ise, ya Rasûlullah sükût etti veya râvî unuttu."[1] Şîâ'ya göre 'Rasûlullah sayıklıyor' diyen Hz. Vmer'dir.[2] Dolayısıyla onu bu sözünden dolayı şu sebeblerle tenkid etmektedirler:

1. Rasûlullah @'ın her konuştuğu vahiydir. "Arkadaşınız doğru yoldan sapmadı ve azıtmadı. O hevâdan (kendi nefsinden) söylemiyor. O (söyledikleri) yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir."[3] Vahyin reddi ise küfürdür.[4]

Şîâ, 'Sahâbe, Rasûlullah @'ın isteğini yerine getirmemekle nassa muhâlefet etmiştir ve O'nun emrine karşı çıkmışlardır' demektedirler.[5]

Üsâme ordusunu göndermede ihtilâfa düşmeleri ve gevşek davranmaları; hatta bazılarının onyedi yaşındaki bir gencin idâresine girmeyi kendilerine yedirememeleri de, Hz. Peygamber @'a karşı bir tavır olmuştur ki, Rasûlullah @: "Onun emîrliğini kınıyorsanız, ondan önce babasının emîrliğini de kınamıştınız. Oysa Allah'a yemin ederim ki o, emîrliğe (kumandanlığa) layıktı ve bana insanların en sevimlilerindendi. Oğlu da ondan sonra insanların en sevimlisidir." buyurmuştur.[6]

Ehl-i Sünnet, Şîâ’nın bu tenkidine şöyle cevap vermektedir:

Bu sözün Hz. Ömer'den Sâdır olduğu farzedilse bile amacı, Rasûlullah @'ın isteğini reddetmek değil, O'nun hastalık halindeki istirahatını düşünmektir. Ayrıca Hz. Peygamber @ olaydan sonra dört gün daha yaşadı. Bu vücûbî bir tavsıye olsaydı, Hz. Peygamber @ bunu daha sonra kendine geldiği bir sırada yazdırırdı.[7]

Bununla Hz. Ömer muahaze edilemez. Zira benzer hadiseler Hz. Ali ile ilgili de varid olmuştur: Bir gece Rasûlullah @ Hz. Ali ile Fatıma'nın evine gitmiş, onları uyandırmış ve teheccüd namazını kılmalarını emretmiştir. Ali, 'Vallahi Allah'ın bize farz kıldığı namazlardan başkasını kılmayız. Nefsimiz Allah'ın elindedir ve dilerse bize kılmayı nasîp eder." dediğinde Rasûlullah @ geri dönerken dizini döverek şu âyeti okumuştur: "İnsan ne kadar da çok mücadelecidir." [8] Buna benzer olaylarda Hz. Ali'nin Rasûlullah @'ın emrini kabûl etmemesine rağmen hiç kimse onu suçlamamıştır.

Hz. Peygamber @'ın her sözü vahiy değildir. Eğer vahiy olsaydı Allah ona hitaben şöyle buyurmazdı: "Allah seni bağışlasın, niçin onlara izin verdin?"[9], "Hainlerin dostu olma."[10]

Kaldı ki, o sözü Hz. Ömer'in söylediği kesin değildir Zira bazı rivâyetlerde 'dediler' ifâdesi vardır. Öte yandan "Gelecekte sizi sapmaktan kurtaracak' ifâdesi Hz. Peygamber @'ın 'dinî' bir tavsıyede bulunacağını gerektirmez. Zira 'dalalet'in pek çok manası vardır. 'Benden sonra müşrikleri çıkarmada, Üsâme ordusunu techiz etmede hata etmezsiniz' anlamı da bunlardan biri olabilir.[11]

Bu rivâyetlerin hepsi İbn Abbâs'tan gelmektedir. Rasûlullah @'ın vefâtında İbn Abbâs 13 yaşlarında bir çocuktu.[12] "Abudllah b. Abbas, hadisenin vuku bulduğu iddia edilen zamanda olay yerinde mevcud olmadığından, olayın doğrudan doğruya görgü şâhidi olmadığı gibi vak'a ile ilgili malûmatını aldığı kaynak da mechuldür."[13] "Böyle hayatî ehemmiyeti haiz olan bir vak'ada yegane ravinin onüç veya ondört yaşlarında bir delikanlı olan Abdullah b. Abbas'ın olduğu, hatta onun bile hadisenin doğrudan doğruya görgü şâhidi olmadığı hatırlanacak olursa, rivâyetin doğruluğundan ciddî olarak şüphe etmek gerekir."[14]

Bu rivâyeti inceleyen Aynî, ravilerini tek tek ele almasına, lüğat, i'rap ve sözleri tek tek yorumlamasına rağmen ona hiçbir tenkid yöneltmemiştir.[15] Avnu’l-Bârî, Hz. Ömer'i savunmakla yetinmiştir.[16] Keşmirî, "Kitabetu'l-İlmi" "Babü Kitabeti'l-Hadîs" şeklinde almış ve Kırtas hadîsine hiç temas etmemiştir.[17] Kastalanî de hadîsin detayına girmeyerek itirazlara seleflerinin görüşlerini tekralayarak cevap vermekle yetinmiştir.[18]

Nevevî, Müslim'in Şerhi'nde, tenkide hiç girmeden hadîsi yorumlayan alimlerin görüşlerini özetleyerek şöyle demektedir: "Rasûlullah @ hem sıhhat halinde, hem hastalık halinde yalandan, şerî' hükümleri değiştirmekten ve Allah'ın teblîğini emrettiği emirlerini ketmekten masumdur. Ancak fizikî arıza ve hastalıklardan masun değildir. Kendisine sihir yapıldığı zaman bile, kendisinden yakışmayan bir söz veya fiil Sâdır olmamıştır.

Rasûlullah @'ın yazdırmak istediği şey konusunda alimler ihtilâf etmişler. Bazılarına göre, hilâfete belli bir kişiyi atamayı Vasiyet edeceğini söylerken, bazılarına göre mühim şer'î hükümleri yazdıracaktı. Ancak, maslahatı yazdırmamakta görünce veya yazdırmamak için kendisine vahiy gelince bundan vazgeçmiştir. Hz. Ömer'in, "Kur'an bize yeter" demesi, hadîs uzmanlarının ittifâkıyle onun fıkıh bilgisine, fazîletlerine ve ferâsetine delâlet etmektedir. Çünkü o, Rasûlullah @'ın güç yetiremeyecekleri nassla sâbit olmuş hükümleri dikte etmesinden korktu. Hz. Ömer, İbn Abbâs ve ona katılanlardan daha fakîhti. Eğer mutlaka yazılması gereken bir şey olsaydı Hz. Peygamber @ bundan vazgeçemezdi veРmutlaka yazdırırdı. Hz. Peygamber @'ın Hz. Ömer'in sözüne uyarak yazdırmaması da ona muvafakat ettiğini göstermektedir.

Hz. Ömer'in bu sözünü, Rasûlullah @'ın emrine karşı çıkmak şeklinde yorumlamak doğru değildir. Zira o, Rasûlullah @'ın hasta halinde ve hastanın ruh haletiyle, azimet olmayan bazı güç yetirelemeyen şeyleri emretmekten ve münafıkların bunu müslümânlar ve İslâm'ın aleyhine kullanmaktan korktu. Çünkü Hz. Peygamber @ da bir beşerdi ve beşerî arızalara, hastalıklara maruz kalabilirdi.[19]

Hadîsi Buhârî ve Müslim'in rivâyet etmesi, şarihlerin hadîsi kritize etmelerini engellemiş olse gerek. Zira olay iyice tetkik edildiğinde, Hz. peygamber @'da herhangi bir ölüm halindeki baygınlık veya sözlerindeki tutarsızlık görülmemektedir. Aksine, kağıt kalem istemesi, niçin istediğini gâyet net bir şekilde ifâde etmesi, isteklerinden ikisini dikte etmesi, talebi yerine getirilmeyince sinirlenmesi ve orada bulunanları dışarı çıkartması, şuurunun gâyet yerinde olduğunu göstermektedir. Bu durumda iki ihtimal söz konusu olmaktadır:

1. Böyle bir olay cereyen etmemiştir.

2. Veya Sahâbe Hz Peygamber @'ın isteğini yerine getirmemişlerdir ki bu, İslâm'ın ortaya koyduğu normlara göre Sahâbe hakkında düşünülemeyecek bir anlayıştır. Zira Sahâbe, hayatları boyunca Hz. peygamber @'ın çevresinde kenetlenmiş ve hayatları pahasına onun her tür emir ve isteklerini yerine getimeyi büyük bir ferağat örneği vererek ilke haline getirmişlerdir.

Kaldı ki, Sahâbe, Hz. Ebû Bekir'in ölüm döşeğinde iken Hz. Ömer'i atamasını[20] ve Hz. Ömer'in ağır yaralı iken kendisinden sonraki halîfe tayinini şûrâya bırakmasını kabul edip gereğini yaptıkları halde, Hz. Peygamber'@'ın Vasiyetine böyle bir tavırla yaklaşmalarının tutarlı bir izâhı yoktur.

Dört Halîfe gibi diğer bazı İbn Abbâsin fazîleti hakkında da âyet ve hadîsler varid olduğuna göre, İmâmet meselesini nasslara dayandırarak dinî bir kisveye büründürmek tarihî realitelere dayanmadığı kanâatindeyiz. Hilâfet dünyevî/Siyâsî bir konudur ve İbn Abbâs de birer insandır. Onların dinî naslara fikren ve amelen bağlı oldukları kesindir. Ancak bu nasslara aykırı düşmeyen bazı dünyevî mülâhazalarda bulunmaları ve kendilerinin veya ailelerinin çıkarlarını düşünmeleri doğaldır. Dolayısıyla, Hz. Ebû Bekir veya Hz. Ömer'in, hilâfet makamını siyasal bazı düşüncelerle istemeleri ve bunun için birtakım stratejileri hayata geçirmeleri normal karşılanmalıdır.

Sakîfe'de, hiçbir grubun dinî motifleri ileri sürmemesi, o günkü siyasal ve sosyal şartların gereği olarak Kurayşî'lik, Haşimî'lik gibi toplumsal değerleri ileri sürmeleri konunun siyasallığını pekiştirmektedir. Haşimî'liğin, Kurayşlî'liğin ileri sürülmesi siyasal şartların gereği olarak ortaya atılmış bir görüştür. Zira, "Cahiliye devri Kurayş hâkimiyetinin henüz tamamiyle silinmemiş olduğu bir geçiş devrinde, Onun mukaddem Siyâsî nüfûzunu, dahilî istikrar endişesiyle dikkate almak mecburiyeti hasıl olmuştu."[21]

Şîâ'nın, bir taraftan Siyâsî bir mezhep olarak ortaya çıkması, ve İmâmeti nasslara dayandırarak haklılıklarını ileri sürmesi, diğer taraftan Ehl-i Sünnet'i nasslara karşı çıkmak ve Siyâsî davranmakla suçlamaları gerçekçi değildir.



2. 14. 2. Ehl-i Beyt'e Humus Hakkını Vermemesi

Şîâ, Allah, "Biliniz ki, kâfirlerden ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin muhakkak beşte biri Allah içindir. O da, Peygambere ve onun akrabasına, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir."[22] buyurduğu halde Hz. Ömer'in ona uymadığını, dolayısıyla Allah'ın hükmüne muhâlefet ettiğini iddia etmektedir. Buhârî'de geçen şu hadîs de Şîâ'nın kullandığı delîllerdendir: "Urve b. Zübeyr, Aişe'nin ona şöyle haber verdiğini rivâyet eder: 'Rasûlullah @'ın kızı Fatıma aleyhe's-selâm, Rasûlullah @'ın vefâtından sonra, Allah'ın verdiği şekilde Rasûlullah @'ın bıraktığı mirâsından kendisine düşeni vermesini istedi. Ebû Bekir ona, :'Rasûlullah @'ın "Biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır" buyurduğunu söyleyerek isteğini reddetti.. Rasûlullah @'ın kızı Fatıma kızdı ve Ebû Bekir'e darıldı. Vefât edinceye kadar da dargınlığı devâm etti. Fatıma, Rasûlullah @'dan sonra altı ay yaşadı. Aişe devamla şöyle dedi: Fatıma Ebû Bekir'den, Rasûlullah @'ın bıraktığı Hayber, Fedek ve Medîne'deki hisselerini istiyordu. Ebû Bekir ona vermeyerek şöyle dedi: Rasûlullah @'ın yaptığı hiçbir şeyine aykırı hareket etmem; çünkü emrine muhâlefet edersem sapıtmaktan korkarım. Medîne'deki hisselerini Ömer, Ali ve Abbas'a verdi. Hayber ve Fedek'i ise vermeyerek şöyle dedi: Onlar Rasûlullah @'ın ve naiblerinin hisselerine düşenlerdir. Onlar veliyyü'l-emrin tasarufundadır. Onların statüsü bugüne kadar değişmemiştir."[23]

Ehl-i Sünnet, Hz. Fatıma'nın bu arazileri hibe edildiği şekliyle değil, mirâs yoluyla kendisine intikâl ettiği talebinde bulunmuştur. Peygamberler ise mirâs bırakmaz. Kaldı ki, hibe edildiği iddiaları kabul edilse bile, kabz olmadan hibe hakkı Tâhâkkuk etmez. Tâhâkkuk ettikten sonra da rucu' olmaz. Rasûlullah @ hayatta iken Fedek vs. arazileri mülkiyet olarak O'nun tasarrufundaydı. Kabz olmadıkça hibe mülkiyeti gerektirmez. Dolayısıyla şâhide de gerek kalmaz. Hz. Ebû bekir'in bilahere Hz. Ali ile beraber Hz. Fatıma'yı ziyaret edip onu râzı ettiği de rivâyet edilmektedir.[24] Bu bağlamda, Hz. Ebû Bekir'in Hz. Fatıma'nın hakkını vermediği iddiası doğru değildir.[25]

Hz. Ömer de Hz. Ebû Bekir'in yolunu izlemiş ve aynı uygulamaya devâm etmiştir.



2. 14. 3. Niçin Hz. Ömer

Şîâ'nın yaptığı, "Ömer hilâfete uygun idiyse, hilâfete ehil olduğu niçin şimdi ortaya çıktı? Onu üstün kılan, tercîh ettiren, öne çıkaran sebep nedir?"[26] itirazlarına Ebû Nua'ym şu cevabı vermektedir:

"Ashâbın en hayırlısı ve en fazîletlisinden başkasını öne çıkarmamalarıdır. Ömer'in fazîletini Ebû Bekir ve Ali (r) da kabûl etmiştir. Ebû Bekir onun hakkında, "Ben Allah kullarının en hayırlısını seçtim" derken, Ali (r): "Peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlıs Ebû Bekir ve Ömer'dir" demiştir. Şu da Ali'nin Ömer hakkındaki bir ifâdesidir: "Allah'ın huzûruna amel defteriyle çıkmak istediğim en sevimli kişi Ömer'dir."[27] Aişe de hakkında şöyle demiştir: "Vallahi işleri çözücüydü, eşsizdi."[28] Abdullah b. Mes'ut da şöyle demiştir: "Ömer, Allah'ı en iyi tanıyanımız, dini en iyi anlayanımızdı."[29] Ayrıca Rasûlullah @'dan onun, yüceliği, büyüklüğü, ilmi, kabiliyeti, ilham ve ferâsetinin isâbeti, dilindeki tutarlılık v.s. ile vera'ı, Allah'tan korkusu, zühdü, mü'minlere olan şefkati, kâfir ve münafıklara karşı olan sertlik ve şiddeti, azimetle amel etmesi, kavrayışı, idâre ve siyasetteki başarısı, adâleti ve Allah için kınayanın kınamasından hiç çe kinmemesi hakkında hadîsler sâbit olmuştur."[30]



2. 14. 4. Hz. Ali'nin Hz. Ömer'den Daha Alim Olduğu

Ebû Nuaym, Şîâ'nın, Hz. Ali'nin Hz. Ömer'den daha alim olduğu iddiasına şu cevabı vermektedir:

"Ona, neye dayanarak bunu söylediği sorulur. Rasûlullah @'ın, "En iyi hüküm vereniniz Ali'dir" sözüne dayanarak 'Ömer'in, vüku bulan meseleleri ona danıştığını ileri sürerse ona şöyle denir:

c. Rasûlullah @'ın "En iyi hüküm vereniniz Ali 'dir" sözü doğruysa bu sana karşı bizim için delîl olur.

"Nasıl?" derse, ona şöyle denir:

Bu haberde, "En isâbetliniz Zeyt'tir, haram ve helâli en iyi bileniniz Muaz'dır, Allah'ın Kitab'ını en iyi okuyanınız Übeyy'dir" ifâdeleri de vardır.[31]

Başkası ondan daha ferâsetli, helâl-haramı daha iyi bilir ve Allah'ın Kitab'ını daha iyi okurken o nasıl daha alim olabilir? Akıl ve anlayışı olan biri bunu delîl olarak ileri sürmez. Kaldı ki delîl olarak getirdiğin hadîs sâbit değilken, Rasûlullah @ dan aksi rivâyet edilen şu hadîs sâbittir:

Ziyad b. Lebîd rivâyet etmektedir: Rasûlullah @'ın yanına gittim ki Ashâba şöyle diyordu: "İlim zamanı geçmişken haliniz ne olacak?" 'Ya Rasûlallah, biz Kur'an'ı okur ve Kıyâmete kadar çocuklarımıza öğretirken ilim zamanı nasıl geçer?' dedim. Rasûlullah @, "Annen yansın ya İbne Lebîd, seni Medîne'nin en fakîhi olarak bilirdim. Yahudi ve Hiristiyanlar, Tavrat ve İncil'i okudukları halde ondan faydalanmıyorlardı" dedi.[32]

Eğer biri bu hadîsi delîl getirir ve derse: 'Ziyad b. Lebîd, Rasûlullah @'ın Medîne'deki Ashâbının en fakîhiydi. İddia ettiğin konuda bir hak talep ederse, ona ne ile karşı çıkarsın?

Bize göre bu hadîsin ifâde ettiği şudur: Ziyad b. Lebîd, Medîne fakîh ve alimlerinden biriydi, yoksa oranın en fakîh ve alimi değildi. Hüccet olarak getirdiğin hadîsin ifâde ettiği de budur. Ziyad b. Lebîd'in hadîsinden kesin olarak anladığımız ise şudur:

Bu, Rasûlullah @'ın şu ifâdesine benzer: "Size amellerin en fazîletlisini söyliyeyim mi?" Peygamber bu tür sözleriyle "En fazîletli amellerden bahsedeyim mi" demek istemektedir.[33]



2. 14. 5. Hz. Ömer'in Hacc-ı Temetu'u Yasaklaması

Şîâ'ya göre Hz. Ömer, "Rasûlullah @ zamanında iki mut'a vardı: Ben ikisini de yasaklıyorum ve yapanı cezalandıracağım: Birisi, Mut'a nikahı. Bir adam belli bir süre için bir kadınla evlenirse onu taşlara boğarım. İkincisi, Hac mit'asıdır. Haccınızı mut’anızdan ayırınız, çünkü bu hac ve umrenizi daha iyi tamamlamanızı sağlar" diyerek iki mut'ayı da yasakladığını söylemektedir.[34] Bu ise, Hz. Peygamber @'ın icrââtına aykırıdır.[35]

Alimlerimizin görüşlerini İbn Cevziyye (v. 751/1350) şöyle özetlemektedir:

"Birincisi: Hac mut'asını haram olmadığına dair ümmetin icmaı vardır. Hatta haram olması bir yana, ya vacibtir, ya menâsiklerin en fazîletlisidir, ya musTâhâptır veya caizdir. Ümmetin haram dediğine dair beşinci bir görüşü bilmiyoruz.

İkincisi: Pek çok kanaldan sâbittir ki, Ömer b. el-Hattab defalarca, "Hac yaparsam temettua' niyet ederim, Hac yaparsam temettua' niyet ederim" demiştir. Salim b. Abdillah'e, "Ömer hac mut'asını yasakladı mı?" sorulduğunda, "Hayır! Allah'ın Kitabı'nda olmasına rağmen mi?" cevabını vermiştir...

Üçüncüsü: Ömer'in bunu yasaklaması mümkün değildir. Çünkü Rasûlullah @, kendisine yöneltilen, "Mut'a haccı yalnz bu yıl için mi serbesttir yoksa sonsuza kadar mı?" sorusuna, "Sonsuza kadardır" cevabını vermiştir. Bu yasağın neshedildiğiyle ilgili tereddütlere kesin bir cevaptır. Mut'a haccı, neshi mümkün olmayan hükümlerdendir. Öyle bir hüküm ki, es-Sâdıku'l-Masdûk" süreklilik ve devâmını haber vermiştir ve haberinde çelişki yoktur."[36]



2. 14. 6. Hz. Ömer'in Mut'a Nikahı'nı Yasaklaması

Hz. Ömer'in iki mut'ayı yasakladığına dair nakli getirmiştik. Şîâ, bunu yasaklayan Hz. Ömer'in sünnete muhâlefet ettiğini söylemektedir. Şîâ, Mut'a nikahını şöyle tanımlamaktadır: "Nesep, rıda', iddet ve evlilik gibi şer'î bir mâni’ olmayan kadının kendisi veya vekili, veya velisinin-şâyet yaşı küçükse-onu, ona helâl olan bir adamla, belli bir mehir ve belli bir süre için evlendirmesidir. Nikah, sürenin bitmesi veya erkeğin kalan süreden vazgeçmesiyle son bulur. Hayzdan kesilmeyen birisi ise, sürenin dolmasından sonra iki hayz veya kırkbeş günden sonra bâine olur. Duhûl yoksa iddet de yoktur. Doğan çoçuk, normal nikahla doğan çocuğun hak ve hukukuna sâhiptir."[37]

Şîâ, Kur'an'ı Kerîm'in, "O halde, onlardan hangisi ile faydalandınızsa mehirlerini kendilerine verin ki, farzdır" [38] âyeti ile, Buhârî ve Muslim'den getirdikleri "Abdullah b. Mes'ud rivâyet etmektedir: Biz kadınlarımız olmadan Rasûlullah @ ile beraber bir gazveye çıktık. "Kendimizi hadımlaştırmayalım mı?" dedik. Rasûlullah @ bizi bundan menetti. Sonra elbise karşılığında belli bir süre için kadınlarla evlenmemize izin verdi." İbn Mes'ud sonra şu âyeti okudu, "Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı nimetlerin temiz ve hoşlarını kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin. çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez."[39] Bu âyet ve yukarıda zikredilenin benzeri hadîslerle, mut'a nikahının caiz olmasına rağmen Hz. Ömer'in bunu hilâfetinin son dönemlerinde[40] kendi re'yiyle yasakladığını söylemektedir.

Ehl-i sünnet ise, Hz. Peygamber @'ın önce buna izin verdiğini, ancak bilahere yasakladığını[41] söylemektedir ki İmâm Müslim, Ehl-i sünnet'in görüşünü, "Mut'a Nikahı ve Onun Önce Helâl, Sonra Nesh, Sonra Helâl, Sonra Nesh Ve Kıyâmet Gününe Kadar Haram Kılındığı Babı" başlığıyla özetlemektedir.



2. 15. DEĞERLENDİRME



Hem Cahiliye Dönemi'inde, hem Asr-ı Saâdet'te dirâyet ve ferâsetiyle tebarüz eden Hz. Ömer, İslâm Tarihi'nin en büyük şahsiyetlerinden birisidir. Düşünen beyni, keskin zekası ve cesaretiyle her zaman ön plana çıkar[42] ve olayları tahlil ederek sonuca varırdı. Hz. Peygamber @'ın kararlarını dahi gözden geçirir, tatmin olmadığı noktaları kendisine sorar, öyle kabullenirdi. O, Muhammed Rasûlullah'tan ziyade, Rasûlullah Muhammed'e inanmıştı.

İlim ve ferâset sahibi, Arap toplumunun sosyo/karakteristik yapısını bilen ve ona göre çözüm üreten birisiydi. Hilâfeti döneminde, "Peygamberce, hatta Kur'an tarafından tesbit edilmiş kaideleri değiştirmekte, yenileştirmek, hatta kaldırmakta tereddüd etmemektedir."[43]

Onun yaratılışı İslâm'a uygundu. İş çözücüydü, eşsizdi, alternatif çözümler bulurdu. Çok danıştığı Hz. Ali bile, onun uygun gördüğü kararlara uyardı. Hz. Ali şöyle diyordu: ‘Ömer bana danışırdı. Ben onun düşündüğünden başka düşünürdüm; ama sonunda ona uymaktan başka seçenek bulamazdım.’[44] Çünkü, "Kur'an'da Ömer (r)'ın çok sayıda önsezisine uygun gelen hüküm vardır." [45]

Hz. Peygamber @'ın pek çok övgüsüne mazhar olmuş bir şahsiyettir. "İslâm Devleti'nin başına geçmesi ümmet için büyük bir şanstı."[46]

Hz. Ebû Bekir'in onu halef olarak ataması şüphesiz kamuoyuna dayanıyordu ve sosyal-siyasal güçler dengesini gözeten kendisinin bir ictihadıydı ve ictihadında isâbet ettiği de görülmektedir.

"Başımıza sert mizaçlı Ömer'i getirdiğinden dolayı yarın Rabbine ne diyeceksin?" diyenlere Hz. Ebû Bekir'in: "Beni Allah'la mı korkutuyorsunuz, Rabbime toplumda yaşayanların en hayırlısını seçtiğimi söylerim" söylemesi, Ashâb'ın en mümtüz şahsiyetinin Hz. Ömer olduğunu göstermektedir.[47]

Muhâcir ve Ensâr'a danışan Hz. Ebû Bekir'e, Ensâr'dan Üseyd b. Hudayr'ın, "Allah için senden sonra en hayırlımız odur, râzı olunana râzı olur; kızılmsı gerekene kızar; içi dışından daha hayırlıdır ve bu işin altından kalkacak ondan daha güçlü kimse yoktur."[48] ifâdesi de Ashâb'ın genel görüşünü yansıtmaktadır.

Yukarıda en ciddî itirazlarını aldığımız Şîâ'nın, Hz. peygamber @'dan sonra İslâm Devlet'inin ikinci kurucusu[49] Hz. Ömer'e karşı sergiledikleri sert tutumlarının -genel hatlarıyla-haksızlık olduğu kanısındayız. O, hakikaten İslâm Devleti'ni rayına oturtmuş ve Cihan Devleti haline getirmiştir.



2. 16. İSLÂM DEVLETİNİN HZ. ÖMER'LE KAZANDIĞI FORM



Hz. Ömer, devlet idâresinde pek çok müesseseler kurmuş, yenilikler getirmiştir. Konumuz bu olmamakla beraber, Şiblî Nu'manî'nin bunları özetleyen listesini sunmak istiyoruz:

1.Beytulmal veya devlet hazinesinin tesis edilmesi.

2. Adlî mahkemelerin tesisi ve hâkimlerin tayini.

3. Bugüne kadar devâm eden hicrî takvimin tayini.

4. Emîru'l-Mü’minîn ünvanını alması.

5. Harb dairesinin teşkilatlandırılması.

6. Askerî ihtiyatlara maaş bağlanması.

7. Arazî vâridât dairesinin tesisi.

8. Ârâzî keşif, ölçme ve takdîri.

9. Nüfus sayımı.

10. Kanalların inşa edilmesi.

11. Kufe, Basra, Cize, Fustat ve Musul gibi şehirlerin kurulması.

12. Fethedilen ülkelerin vilâyetlere ayrılması.

13. Gümrük vergilerinin konulması.

14. Deniz mahsullerinin vergilendirilmesi ve bu vergileri toplayacak memurların tayini.

15. Yabancı memleket tüccarlarına İslâm memleketinde ticaret izninin verilmesi.

16. Hapishanelerin teşkilatlandırılması.

17. Kamçınn kullanılması.

18. Halkın vaziyetini anlamak için gece devriyeye çıkılması.

19. Emniyet şubesinin teşkilatlandırlması.

20. Mühim noktalarda askerî merkezlerin tesis edilmesi.

21. Şecereli ve şeceresiz atların tefriki.

22. Gizli istihbaratçı ve casusların istihdam edilmesi.

23. Mekke-Medîne yolu üzerinde yolcuların rahatı için misafirhane inşa edilmesi.

24. Kimsesiz çocukların bakım ve terbiyesi için tedbîr alınması.

25. Muhtelif şehirlerde misafirhanelerin teşkilatlandırılması.

26. Müslüman olsun-olmasın arapların köle olmayacağı.

27. Yahudi ve Hiristiyanlardan fakir olanlara maaş bağlanması.

28. Mekteplerin tesis edilmesi.

29. Mektep ve halk muallimlerine maaş bağlanması.

30. Hz. Ebû Bekir’i Kur’an-ı Kerîm’i toplamaya ikna etmesi ve bu vazifenin kendi himâyesi altında ifa edilmesi.

31. Kıyas esaslarının vaz’ edilmesi.

32. Mirâsın daha kesin hatlarla taksim edilmesi.

33. "es-Salatü Hayrun mine'n-Nevm" ibaresinin sabah namazı ezanına konulması.

34. Terâvih namazi

 
  Sitemiz kuruldugundan buyana 5964 ziyaretçi (10284 klik) kişi burdaydı!

 

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol