GüL KoKuLu RaSuLum
  ~Hz. Osman~
 

Hz. Osman

3. 1. Kimligi

Adi Osman bin Affan bin Ebi'l-As bin Ümeyye bin Abdişems el-Kuraşî el-Emevî'dir. Künyesi Ebû Abdillah ve Ebû Ömer'dir. Lakabı Zi'n-Nüreyn'dir. Fil hadisesinden altı yıl sonra doğmuştur. Hz. Ebû Bekir'in vasıtasıyla müslümân olmuştur.[1]

Hz. Peygamber @'ın kızı Rukıyye, onun vefâtından sonra da Ummu Gülsüm ile evlenmiş olan Hz. Osman Aşere-i Mübeşşere'dendir. Hanımı Rukiyye ile beraber Habeşistan'a ilk hicret edenlerdendir.[2]

Hz. Ömer'in vefâtından sonra tesbit edilen altı kişilik Şûrâ tarafından hilâfete seçilmiştir. Hilâfetinin 11. yıl, 11. ay 22. ci gününde (hicri 35. yılı, Zilhicce'nin 22'si) Hâricîler tarafından şehîd edilmiştir.[3]



3. 2. HZ. OSMAN'IN FAZÎLETİ



Hz. Ali'nin Hz. Osman'dan daha öncelikli olduğunu söyleyen veya ikisi arasında tercîh yapmayanlara karşı, Hz. Ebû Bekir ve Ömer için geçerli olan, ilk müslümân olma, ilk hicret etme, nefis ve mallarıyla İslâm'a destek verme, onlara öncelik tanımada Sahâbenin icma etmesi gibi sebeplerin, Hz. Osman'ın önceliği için de geçerli olduğunu söyleyen Ebû Nua'ym,[4] onun fazîletleriyle ilgili olarak şunları kaydetmektedir:

"Ali, Hammad bin Seleme'ye şöyle demiştir: "Ey Mutrif, Osman'ın sevgisi mi bize gelmeni engelliyor? Onu seviyorsan, (bilesin ki) o, sıla-ı rahime en çok önem verenimizdi."[5] "Osman bizim en hayırlımız ve en bilenimizdi."[6] diyen de Hz. Ali'dir.

Hz. Osman'ın halîfe seçilmesinden sonra, "Kalanların en hayırlısını emîr yaptık ve en fazîletlisini emîr yapmaktan geri kalmadık. "[7] diyen Abdullah bin Mes'ud'un, "Ondan daha üstün ve güçlüsünü size seçemezdik." dediği de rivâyet edilmektedir.[8]

Rasûlullah @'ın Osman'la ilgili delîl alınacak sözlerinin neler olduğunu soranlara, Ebû'l-Aş'as'ın şu rivâyeti delîl olarak zikredilir:

Ebu’l-Aş'as anlatır: Şam'da bazı hatiplerden "Fitne" ile ilgili bazı şeyler duydum. Murre bin Ka'b isminde bir adam ayağa kalkarak, "Eğer Rasûlullah @'dan işittiğim bir hadîs olmasaydı ayağa kalkmazdım. Rasûlullah @, olacak bir fitneyi anlatırken örtünmüş bir adamın geçtiğini görünce, "Osman ve arkadaşları o fitnede hak üzredirler." dedi. Baktığımızda, o örtünmüş adamın Osman olduğunu gördük.[9] Hz. Osman'a dair diğer bir rivâyet de şöyledir:

Musa bin Ukbe babasından naklen Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Rasûlullah bir fitneden söz edip ondan sakındırdı. Sahâbe "Ya Rasûlullah, o fitneye ulaşana neyi emredersiniz" diye sorduklarında O, "el-Emîn" yani "Osman ve arkadaşlarına sâhip çıkın" dedi.[10]

Aynı konuda Katade, Enes'in şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Nebî @, beraberinde Ebû Bekir, Ömer ve Osman olduğu halde Uhud veya Hira'ya çıktı. Dağ sallanınca Hz. Peygamber @, şöyle seslendi: "Ey Uhud, Yerinde dur! Zira üzerinde bir Nebî, bir sıddîk (tasdîk edici) ve iki şehîd vardır."[11]

Aynı konuyu teyiden Ebû Hüreyre'den şöyle rivâyet edilmektedir: Rasûlullah @ Hira kayasının üzerindeyken kaya sallandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber @ kayaya, "Sallanma!, Üzerinde bir Nebî, bir Sıddîk ve Şehîdler var" dedi. kayanın üzerinde Resüllulah @, Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali ile Zübeyir vardı. [12]

Hz. Aişe şöyle rivâyet etmektedir: Ben ve Hafsa Nebî @'ın yanında oturmuşken Osman geldi oturdu. Hz. Peygamber @'ın kendisine şöyle dedi: "Ey Osman, Allah sana bir gömlek giydirecek. Onlar onu senden çıkarmak isteseler de sen onu çıkarma." Bunu üç defa tekrâr etti. [13]



3. 3. HALÎFE SEÇİLMESİ



Hz. Osman, zamanın şartları içinde ve o günkü siyasal eğilim ile sosyal katmanların oluşturduğu kitlenin temsilcilerinden oluşan bir grup saygın şahsiyet tarafından seçilmiştir. Bunlar hem Müslümânlık yönünden ileri gelen kişilerdir, hem idâre konusunda aile deneyimi bulunan ve tüm Arap Yarımadası halkının rahatlıkla yöneticiliğini kabul edebileceği ve gerektiğinde onlara itâat etmekte zorlanmayacağı insanlardı. Müellifimiz Ebû Nua'ym, Hz. Osman'ın halîfe seçilme olayını şöyle anlatır: "Şûrâ ehli toplandı ve Allah'ın emirleri doğrultusunda, müslümânların lehine olanı tesbit için gayret gösterdi. Şûrâ ehli, cennetle müjdelenen sahabîlerden kalanlardı. Müslümânların maslahatına en uygun olanını seçmek için bütün çabalarını harcadı. İstişârelerden sonra, derin ilmi, büyük hilmi, geçmişteki güzel ahlakı ve yüce hasletlerini bildikleri Osman bin Affan'ı seçtiler. İttifâkla seçtikleri Osman hakkında kimse ihtilâfa düşmedi ve karşı çıkmadı. Herkes bey'atine koştu. Hatta Ebû Bekir'e bey'at etmeyenler de bey'at etti ve hiçbir dargın geri kalmadı. Aksine hepsi ona bey'at etmede birleşti."[14]

Buhârî, Hz. Ömer'in vurulup evine taşınmasını ve Hz. Osman'ın halîfe seçilmesini şöyle nakletmektedir: "Sahabîler Ömer'e şöyle dediler: "Ya Emîre’l-Mü’minîn, Vasiyet et ve kendine bir halef bırak." Ömer: "Rasûlullah @ râzı olarak vefât ettiği şu adamlardan daha layık kimseyi bulamıyorum" dedi. ve "Ali, Osman, Zübeyr, Talha, Sa'd, Saîd ve Abdurrahman'ı" sayarak şöyle devâm etti: "Abdullah bin Ömer de size gözetmenlik yapsın."[15]

Hz. Ömer vefât edip defnedilince, Abdurrahman bin Avf, Şûrâ Ehli'ni toplayarak onlara, "Her biriniz başka birisi için hakkından ferağat etsin" dedi. Zübeyr, "Ben Ali için ferağat ediyorum" dedi. Talha, "Osman, Sa'd, Abdurrahman için haklarından ferağat etti." Abdurrahman, (Hz. Ali ve Osman'a dönerek), "Hanginiz bundan ferağat edecek, karar versin. Allah ve İslâm için kimin daha fazîletli olduğuna baksın ve onun lehine ferağat etsin." dedi. İkisi de sustu. Abdurrahman, "Kararı bana bırakıyor musunuz? Allah şâhidim olsun, en fazîletli olanını seçeceğim." dedi. "Evet" dediler. Abdurrahman, birisinin (Hz. Ali'nin) elinden tutarak, "Senin Rasûlullah @ ile akrabalığın ve İslâm'da öncülüğün vardır. Allah için söyle, seni seçersem âdil davranacak, Osman'ı seçersem onu dinleyecek ve itâat edecek misin?" dedi. Sonra öbürüyle (Hz. Osman'la) yalnız kalarak aynı şeyi söyledi. İkisinden de söz aldıktan sonra, "Elini uzat ya Osman" dedi ve ona bey'at etti. Arkasından Ali bey'at etti, sonra da ev halkı."[16]

İbn Hacer, Hz. Ömer'in Talha'ya şöyle dediğini rivâyet eder: "Allah sizinle İslâm'ı zafere ulaştırdı. Ensâr'dan elli adam topla ve bu grubu kendi aralarında bir adam seçinceye kadar onları gözetim altında tut."[17] "Sa'd, günler boyunca sahabîleri ve Medîne'nin ileri gelenlerini dolaşarak istişâre etti. Danıştığı herkes ona Osman'ı tavsıye etti."[18]



3. 4. HZ. OSMAN'A YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER



Hulefa-i Raşidin'den en çok tenkide maruz kalan Hz. Osman'dır. Şehîd edilmesine rağmen bu tenkitlerden kurtulamamış, özellikle Şîâ'nın ağır hücumlarına maruz kalmıştır.

Bu tenkitlerin bazılarında haklılık payı olduğu doğrudur. Bazıları ise, birtakım Siyâsî düşünce ve çıkarlardan kaynaklandığı görülmektedir. Esâsen, Hz. Peygamber @'ın vefâtından hemen sonra, ilk halîfenin seçiminde bile, Kurayştan, Haşimîlerden ve Evs'ten birer adayın çıkması, Siyâsî yaklaşımlarda kabilecilik kriterinin önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.[19]

Onun hilâfet dönemi ve icraâtının tetkikinden, ona yapılan tenkidleri doğru bir değerlendirmeye tabi tutmak mümkündür.

Hz. Peygamber @'ın vefâtiyle beraber, o güne kadar gizli/şuur altındaki Siyâsî düşünce ve emeller, kabileler-arası iktidâr mucadelesi gün yüzüne çıktı. Ancak Rasûlullah @ ve vahiy gölgesinin üzerlerinde olduğu sahâbe, mevcut atmosferin de etkisiyle mümkün olduğu kadar "fitne"den uzak durmuştur. Ne varki, zamanla vefâtlarla sayıları azalmış, yerlerine onlar kadar İslâmî hassâsîyete sahip olmayan yeni nesiller gelmiştir. İbn Mes'ud'un (v. 32/652), "İnsanların namazı öldürdüklerini, emaneti kaybettiklerini, yalanı helâl saydıklarını, bol bol yemin ettiklerini, faiz yediklerini, rüşvet aldıklarını, binalar diktiklerini, eğlenceye daldıklarını, dünya için dini sattıklarını gördüğünüz zaman..."[20] şeklinde tasvir ettiği bir devirde yetişen bir nesil.

Hayatta kalanların bir kısmı da, Medîne'den ayrılarak genişleyen İslâm coğrafyasının muhѴelif bölgelerine dağılmış ve oralara yerleşmişlerdi. Bir kısmı da ihtiyarlık sebebiyle inzivaya çekilmişti.

Hz. Osman, sahâbe hassâsîyetine sahip olmayan bu yeni nesille devleti İdâre etmek zorunda kalmıştır. Bu da beraberinde bazı sıkıntılar getirmiştir ki bu, halîfe olarak ona mal olmaktaydı.[21]

Bunun yanında, yeni fethedilen topraklarda Müslüman olanların bir kısmı, tam bir teslimiyetle İslâm'a bağlanmamış; bağlananlar da yeterince İslâmî bilgiye sahip olmamaktan, empoze edilen fikirlere uygun bir zemin oluşturmuşlardır. Hem mağlubiyetin acısı, hem de saltanat ve çıkarların elden gitme endişesiyle bazı kesimler, Müslümanlar arasında fitne çıkarmak ve onları bölmekle emellerine ulaşmak istiyorlardı

Halîm, selîm ve kan dökmekten hoşlanmayan[22] bir zat olan Hz. Osman'ın aldığı kanunî tedbirler, bütün bunlara yetmiyordu. Çünkü, "O hadisâta sebebiyet veren ve fesâdı çeviren birkaç Yahudi'den ibaret değildir ki, onları keşfetmekle fesâdın önü alınsın. Çünkü, pek çok milletlerin İslâmiyete girmesiyle birbirlerine zıt ve muhalif çok cereyanlar ve efkâr (fikirler) karıştı. Bahusus bazılarının gurur-u millîleri, Hz. Ömer'in darbeleriyle dehşetli yaralandığından, seciyeten intikama fırsat beklerlerdi. Çünkü, hem eski dini iptal edilmiş, hem medar-ı şerefi (şeref kaynağı) olan eski hükümeti ve saltanatı tahrip edilmiş. İntikamını bilerek veya bilmeyerek hâkimiyet-i İslâmiyeden almaya hissen taraftar bir suret almış. Onun için Yahudi gibi zekî ve dessas bir kısım munafıklar, o halet-i ictimaiyeden istifade ettiler denilmiş. Demek o hadisâtın önünü almak o vakitteki hayat-ı ictimaiyeyi ve muhtelif efkarı (çeşitli fikirleri) ıslahla olurdu. Yoksa bir-iki müfsidin keşfedilmesiyle olmazdı."[23]

Hz. Osman'a özellikle yönetim ve uygulama alanlarında yoğunlaşan birçok tenkit yöneltilmiş bulunmaktadır. Bu tenkitleri dinî bir havaya büründürmek ve aklîleştirmek için çoğu zaman dinî değerler de kullanılmıştır. Dinin önemli saydığı kimi tutumlar ve belli başlı kritik olaylarda ortaya çıkan davranışlarda görülebilecek birtakım eksiklikler veya gevşeklikler herkeste rastlanabilecek bir ölçüde normal olaylar iken bunlar, Hz. Osman'ın Siyâsî açıdan yıpratılması ve gözden düşürülmesi için birer malzeme olarak kullanılmıştır. Tenkide tabi tutulan bu durumlara bir göz atılmasında fayda vardır.



3. 4. 1. Bedir Savaşına ve Beya'tu'r-Rıdvan'a Katılmamış Olması

Hz. Osman'ın Bedir Savaşı ve Bey'atü'r-Rıdvan'dan geri kaldığı iddialarına şöyle cevap verilmektedir: "Kınamayı gerektiren katılmama Rasûlullah @'a muhâlefeti amaçlayan katılmamadır. Çünkü Bedir Savaş'ına katılanların nâil oldukları Fazîlet, Rasûlullah @'a itaat edip ona uymalarından kaynaklanmıştır. Aksi halde, Bedir Savaş'ına katılan kâfirler de bu şeref ve Fazîlete erişirlerdi. Onları Fazîlete erdiren Rasûlullah @'a itaatleriydi. Osman (r) da Rasûlullah @ ile çıkanlarla beraber çıktı, ancak Rasûlullah @ onu (hasta ve Hz. Osman'ın hanımı olan) kızına bakması için Hz. Osman'ı geri çevirdi. O da Rasûlullah @'ın onu geri bırakmada ona itaat etmeyi büyük bir farz olarak telakki ediyordu. Nitekim Rasûlullah @, Allah ve Rasûlüne itaatinden ve onların emirlerine boyun eğmesinden dolayı Bedir ganimetlerinden ona da bir hisse ayırdı ve onu Bedr'in Fazîlet ve sevabına ortak etti. Nitekim kendisi de, "Rasûlullah @ Bedir ganimetinden bana da bir hisse verdi." demektedir.[24]

Nitekim, "Tebük seferinden dönen Rasûlullah @ Medîne'ye yaklaşınca şöyle buyurmuştur: "Medîne'de öyle kimseler vardır ki, geçtiğiniz her vadide, kattettiğiniz her mesafede sizinle beraberdirler." Medîne'de mi Ya Rasûlallah? denildiğinde, “Evet, onlar bu savaşa mazeretlerinden dolayı katılamamışlar" buyurdu.”[25]

Hz. Osman'ın Bedir'e katılmamasının sebebini, eşi ve Rasûlullah @'ın hasta olan kızına bakmasını gösteren Ebu Nuaym, Beya'tü'r-Rıdvan'a katılamamasını da şöyle izâh etmektedir:

"Bey'atü'r-Rıdvan Hz. Osman'ın olumlu girişimleri sonucunda gerçekleşmiştir. Şöyleki: Hz. Osman'ın başarısı, dindarlığı ve aşiretinin büyüklüğü sebebiyle Rasûlullah @ onu Mekke'lilere elçi olarak gönderdi. Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberinin gelmesi üzerine Rasûlullah @, Mekke halkından onun intikamını almak üzere yanında bulunan Müslümanlardan ölünceye kadar harp edeceklerine dair bey'at aldı. Rasûlullah @ kendi elini diğer elinin üzerine koyarak onun yerine de bey'at aldı. İnsanlar, "Ne mutlu Ebu Abdillah'e dediler"[26]



3. 4. 2. Fıkhî Açıdan Farklı Görüşlere Sahip Olması

"Osman'ın Minâ'da namazı tam (dört rek'at) kıldırması nedeniyle Abdullah bin Mes'ud ile Ebu Zer'in ona karşı çıkışlarından dolayı Osman'ı tenkid etmişlerdir. Buna rağmen onların "muhalefetleri, (namazı dört rek'at kılmakla ona uyarak) muvafakat etmeleri, (diğer yandan ona itiraz etmeleri) bir çelişkidir." Bu konu onlara sorulduğunda şöyle demişlerdir: "İhtilâf şerdir."[27] Seferde dört rek'at kılan bir sürü sahâbe vardır ki Aişe[28], Osman, Selmân ve bunlardan başka 14 sahâbî bu görüşün daha sağlıklı olduğu kanısındadır."[29]

Şîâ'nın, Hz. Osman'ın seferde namazı dört rek'at kılmasını Kur'an ve sünnetin nassına muhalefet olarak kabul etmesi[30] iddialarına da Ebu Nua'ym, şu delîlleri getirmektedir:

1-"Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız (farz namazları iki rekat, yahut imâ ile kılıp) dört rekatlı namazdan kısmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır."[31]

2-Ya'la bin Ümeyye, Ömer'e, "Emniyette oluğumuz halde neden namazlarımızı kısa (kasr ile) kılıyoruz?" dedim. Ömer, "Hayret ettiğine ben de hayret ettim ve Rasûlullah @'a bunu sordum. Buyurdular ki, "Bu Allah'ın size verdiği bir sadakadır, siz de sadakasını kabul ediniz"[32] dedi.

3-İbn Ömer anlatmaktadır: "Rasûlullah @ ile beraber sefere çıktım, vefât edinceye kadar iki rekatten fazla kılmadı; Ebu Bekir ile sefere çıktım, vefât edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı; Ömer ile sefere çıktım, vefât edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı; Osman ile sefere çıktım, vefât edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı"[33]

3-Aişe anlatır: Namaz ilk farz kılındığında iki rekattı. Seferdeki namaz olduğu gibi kalırken, normal şartlar altındaki namaz arttırıldı." Zührî der ki: Urve'ye, "Aişe niçin seferde namazı tamamlıyor?" dedim. "Osman tevil ettiği gibi, o da tevil ediyor." cevabını verdi."[34]

Nevevî, bu hadîsin şerhinde Hz. Osman ile Hz. Aişe'nin tevil yoluyla seferdeki namazları tamamlamalarına şu cevapları vermektedir: "Alimler, onların tevilleri konusunda ihtilâf etti. Bazıları, "Osman Emîru’l-Mü’minîn'dir, Aişe de Ümmü'l-Mü'minîn’dir. Her yer evleriymiş gibi namazı tamamlıyorlar." dediler. Ancak muhakkıklar, "Rasûlullah @'ın bu konuda onlardan daha öncelikli olduğunu" söyleyerek cevap verdiler. "Dolayısıyla Ebu Bekir ve Ömer de." Bazıları, "Osman'ın Mekke'den evlendiğini, bunun için namazları tam kıldığını" ileri sürdüler; fakat bunlara da, "Rasûlullah @'ın aileleriyle sefere çıktığını ve kasr yaptığını" şeklinde cevap verdiler. Bazıları da -Ebu Nua'ym de bunlardandır-"A'rabın (köylülerin) yanlış anlamalarına meydan vermemek için dört rekat kıldığını" ileri sürdüler, ancak, "Aynı durumun Rasûlullah @ için de geçerli olmasına rağmen böyle bir şey yapmadığı" gerekçesiyle bu iddiayı da çürüttüler. Hatta namazın Osman döneminde Rasûllah @'ın dönemine nisbetle daha yaygınlaştığı da söylenir. "Osman'ın Mekke'de ikâmet ettiği için kasr yapmadığı" iddiası da, "Muhâcirler için Mekke'de, üç günden fazla ikâmetin caiz olmadığı" şeklinde çürütülmüştür. Osman'ın "Muna'da bir arazisi olduğu" iddiası da, "Bu ikâme ve namazı tamamlamayı gerektirmediği" gerekçesiyle dayanılacak bir delîl olarak sunulması tutarsız bulunmuştur."[35]

Osman'ın dört rek'at kıldığı ve bundan dolayı suçlandığı olay şöyledir: "Muna'da onunla beraber namaz kılan bazı köylülerin (A'rab), köylerine döndüklerinde, "Namazın iki rek'at olduğunu, Emîrul-Mü'minîn Osman bin Affan ile beraber Muna'da böyle kıldıklarını" söylediği haberi kendisine ulaştı. Bunun üzerine Osman, doğru olanı onlara göstermek ve şüpheleri bertaraf etmek için dört rek'at kıldı.” [36]

Ömer (r)'ın da hac konusunda yaptığı böyle bir uygulamadır. Rasûlullah @'ın hac ve umreyi birleştirdiğini bildiği ve gördüğü halde, Müslümanları, temettü'den ve hac aylarında hac ve ümreyi birleştirmelerinden menetmiştir. Oğlu Abdullah ona muhalefet ederek şöyle diyordu: Rasûlullah @'ın sünnetine uymak daha uygundur. Ebu Musa el-Eş'arî ve sahâbenin çoğu Rasûlullah @'ın hac ve umreyi beraber yaptığını bildikleri halde Ömer'e uydular. Onlar biliyorlardı ki, Rasûlullah @ umre gayesiyle ihramlı olarak Mekke'ye girip menâsikini tamamlayıncaya kadar ihramdan çıkmıyordu. Bunu Ömer'in Rasûlullah @'a muhalefeti olarak görmediler ve karşı çıkmadılar. Eğer karşı çıkılması gerekseydi karşı çıkarlar ve ona uymazlardı.”[37]



3. 4. 3. Hz. Ömer'in Hz. Osman’la Hz. Ali Arasında Bir Tercîh Yapamamış Olması

Halîfe seçimini şûraya bırakmakla Hz. Ömer'in Hz. Ali ve Hz. Osman hakkında suskun tavrı Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Sa'd için de geçerlidir. Hz. Ömer'in tercîh yapmaması en güzel bir davranıştır ve bununla, şûra ehlinin, en uygununu seçmek için çaba harcamalarını istemiştir. Çünkü onlarda hilâfet ölçülerinin bulunduğunu, kemâl ve Fazîlette gözde insanlar olduklarını biliyordu. Böylece (etkin insanlar tarafından) bey'at edilenin daha güçlü ve etkili olmasını ve Fazîletini bildiği Ebu Bekir'in “hilâfetine işaret eden, ancak nassan atamayan Rasûlullah @'a tabi olmak istemişti. Bununla birlikte, Hz. Ömer'in kendisinden sonra halîfe olacak olanın Osman olacağını bildiğini”[38] göstermektedir:

"Hârise bin Madrab, ilk hilâfeti yıllarında Ömer ile beraber Hac yaptığını ve Ömer'in kendisinden sonra Osman'ın halîfe olacağından şüphesi olmadığını dile getirdiğini söylemektedir.”[39]

Huzeyfe, yanında oturduğu Ömer'in kendisine, "Kavmin kimi emîr yapacağını düşünüyorsun.?"sorusuna, "İnsanlar İdârelerini İbn-i Affan'a havale ettiler" cevabını verdiğini ifade eder. [40]



3. 4. 4. Hz. Ali'nin Hz. Osman'dan Üstün Olduğuna İlişkin Görüşler

Rasûlullah @ ashâbının Osman aleyhinde konuştuklarını ileri süren ve "Hz. Ali'yi Hz. Osman'a üstün tutan veya eşit kabul eden tenkitçiye, şöyle cevap verilmiştir: Ashâbın bu söz birliğine rağmen, aleyhinde konuşanların delîl getirmeleri ve onlara kimsenin muhalefet etmemesi gerekmektedir. Şâyet Abdullah bin Mes'ud'un mushafları toplama konusunda: "Ey Müslümanlar! Ben Allah'ın kitabını tensih etmekten alınıyorum da, başka bir adam görevlendiriliyor. Vallahi ben Müslüman olduğumda o daha kâfir bir adamın sulbündeydi." şeklindeki, komisyon başkanı Zeyd bin Sabit'i kasdededen sözlerini ve Hz. Osman'a karşı tutumunu ileri sürerse,[41] ona denilir ki: Abdullah bin Mes'ud Fazîlette Osman'dan daha aşağıdır. Delîl olmadan onun sözü nasıl kabul edilir? Kaldı ki Hz. Osman'a bey'at edildiğinde, "kalanların en hayırlısını seçmede kusur etmedik" diyen de odur. Bununla beraber ona karşı çıkan da Abdullah bin Mes'ud ise onun, ondan öncekilere de karşı çıkması gerekirdi. Osman, Zeyd bin Sabit'i, eskiden kalan mushafları yok etmekle görevlendirmede Ebu Bekir ve Ömer'e uymuştur. Abdullah da (Hz. Ebu Bekir ve Ömer'in kurduğu bu komisyonun yaptığı işte) hazır bulunuyordu. Eğer gerçekten Abdullah Osaman'a karşı çıktıysa, Osman'dan önce Zeyd'i komisyona seçenlere daha fazla karşı çıkması gerekirdi. [42]

Zeyd bin Sabit'in, Ubeyd bin es-Sabbak'a: "Ebu Bekir bana, Yemâme halkıyla savaşılması gerektiğini bildiren emirnamesini gönderdi. Onunla görüşmemiz sırasında yanında Ömer bin Hattab da vardı. Bana şöyle dedi: "Sen akıllı bir adamsın. Rasûlullah @'a vahiy katipliği yapıyordun. Sana güveniyoruz. Kur'an'ı topla" [43] dediğini rivâyet etmektedir.



3. 4. 5. Devlet İdâresindeki Atamalara Yönelik Tenkitler

Tenkitçi, Osman'ın, akrabalarına karşı za'fiyeti,[44] ve Kûfe valiliğine şarap düşkünü, ana bir kardeşi Velîd b. Ukbe'yi'[45] Amr b. As'ın yerine; atamasını ve onun sarhoş olarak sabah namazını dört rekat kıldırdığını [46] yine Saîd b. As ve Müslüman olduktan sonra irtidâd eden, Mekke'nin fethinde nerede bulunursa öldürülmesi emredilen, Hz. Osman'ın araya girmesiyle Rasûlullah @ tarafından affedilen süt kardeşi ve Emevî Abdullah b. Ebi Sarh'ı Mısıra vali olarak görevlendirdiği[47] şeklinde itirazda bulunursa, ona şöyle denilir: Velîd'i atamakla Osman'ın ne şuçu olabilir? Velîd b. Ukbe'nin fâsık olduğuna dair haberler getirirse, diğerlerinin suçu nedir? Hudayr bin el-Münzir şöyle demektedir: Kûfe halkına sabah namazını dört rek'at kıldıran ve onlara "isterseniz arttırırım" diyen Velîd bin Ukbe getirildiğinde ben Osman'ın yanındaydım. Bir adam[48] Ukbe'nin içki içerken, diğeri ise kusarken gördüğünü söyledi. Osman Ali'ye "kalk ve onu sopala" (had cezasını uygula) dedi. Ali de, Abdullah bin Ca'fer'e "had cezasını uygula" talimatını verdi. Abdullah eline sopayı aldı ve ona vurmaya başladı. Ali, Kırk oluncaya kadar saydı ve "(Yeter!) Rasûlullah @ kırk, Ebu Bekir kırk, Ömer ise seksen sopa vurmuştur ki, bunların hepsi sünnete uygundur[49] dedi.”

Eğer size göre, onun valiliğinden dolayı fâsıklığını iddia etmek caiz ise, başkasının Ömer ve Ali'yi fâsıklıkla suçlaması da caiz olur. Kaldı ki Rasûlullah @'ın da sadakaları toplamakla görevlendirdiği bazı insanların fâsık oldukları görüldü ve haklarında, "Eğer size bir fâsık bir haber getirirse onu araştırınız" [50] âyeti gönderildi.

Rasûlullah @, Zeyd bin Sabit bin Hârise'yi vali atayınca, Hz. Peygamber @ onları kınayana kadar, insanlar onun emîrliği hakkında ileri geri konuşmuştur. İnsanlar Zeyd'in oğlu Üsâme hakkında da bilmeden konuşmuşlardı:

Abdullah bin Ömer rivâyet etmektedir: Rasûlullah @ Üsâme bin Zeyd'i bir seriyyeye komutan yaptı. İnsanlar onun emîrliği hakkında ileri geri konuşurken ben, Hz. Peygamber @'ın kalkıp şöyle buyurduğunu duydum: "Siz daha önce babasını da emîrliğinden dolayı eleştirmiştiniz. Allah'a andolsun ki babası emîrliğe layıktı ve insanlar içerisinde en çok sevdiğimdi. Bu (Üsâme) de babasından sonra insanlardan en sevdiğimdir." [51]

Rasûlullah @, sadakaları toplamakla görevlendirdiği İbn Letbiyye [52] bol miktarda ev eşyası[53] ve çok sayıda hayvan getirdi. Ancak onları Rasûlullah @'a vermeyerek, "Bunlar bana hediye edilenlerdir." dedi. Rasûlullah @ hem onu azletti, hem de elindeki mallara el koydu. [54]

Ömer de, Muğîre bin Şu'be'yi Basra'ya vali tayin etmiş ve Muğîre zinâ ile suçlanmıştı. Yine Ömer, Ebu Hüreyre'yi Bahreyn'e vali olarak atamış ve Beytu'l-Malde hiyanet ettiği iddia edilmişti. Aynı şekilde Kudâme'yi Bahreyn'e vali olarak atamış o da içki içmişti. Ali, durumu herkes tarafından bilinen Eşter'i vali yapmıştı. Yine Ahnef'i vali yapmış, o da Beytu'l-mali alıp kaçmıştı.[55]

Ali bin Ebi Talib, Muhtar bin Ebi'l-Medâyini (Basra'ya) atadı. Basra'dan döndüğünde (yanında getirdiği bazı mallar için), "Bu mü'minelerin ücretleridir." deyince, Ali şöyle dedi: "Allah onu kahretsin!. Eğer kalbi yarılsa Lât ve Uzzâ sevgisiyle dolu olduğu görülür." Muhtar, Velîd bin Utbe'den daha fâsıktı. Ali Muhtar'ın elinden malı alınca Muâviye'ye katıldı. Ali, atadığı bazı arkadaşlarından, onların karşı gelmelerinden ve ona muhalefet etmelerinden şikâyet ederek şöyle derdi: "Filâni atadım beytu'l-mal'e el uzattı. Fülânı atadım bana ihanet etti. Öyleki, onlardan birisini, sopamın ipini korumakla görevlendirsem sopamı bile bana geri getirmez." [56]

Niye özellikle Osman'ın yaptıklarına karşı çıkıyorsunuz? Osman, Ebu Bekir ve Ömer'in vali yaptıklarını da vali yapmıştı.[57]

Bu konuda Rasûlullah @'a ne denilirse ona da ancak o denilebilir.[58] Kaldı ki Rasûlullah @'dan sonra Ömer bin Hattab'ın da görevlendirdiği Kudâme bin Maz'un[59] te'vile baş vurarak içki içti. Ömer de ona had cezasını uyguladı. Kudâme, Bedir'in en Fazîletli İbn Abbâsindendir. Ona had uygulamasından dolayı kimse Ömer'i kınamadı. Osman da Velîd bin Ukbe'ye had cezasını uygulamaktan geri durmamıştır.



3. 4. 6. Devlet Hazinesini ve İktidârı Kullanmasına Yönelik Tenkitler

Hz. Osman'ın akrabalarına düşkünlüğü ve "akrabasına vuku bulan ve kendi şahsî kesesinden yapıldığı anlaşılan yardımlarını devletin hazinesinden yapılıyormuş gibi"[60] gösterilmesi gibi olaylar da, onun aleyhinde kullanılmış ve ona karşı bir takım tepkilerin doğmasına sebeb olmuştur. Ebu Nua'ym, bu suçlamayı yapanlara şöyle cevap vermektedir:

"Osman'ın sadaka malından insanlara verdiğini ve insanların buna karşı çıktığını" ileri sürerse ona denilir ki, "Osman ona karşı çıkanlardan daha bilgiliydi. İmâmlar halkın maslahatına uygun gördüklerini yapabilirler. Mashalatı bilmeyenler, bilenlere karşı bunu koz olarak kullanamazlar. Her çağda cahiller ve hakkı inkâr edenler vardır. Osman'ın mashalat gördüğü konularda tenkit edilmesi doğru değildir. Rasûlullah @, Huneyn ganimetini, Ci'rane Günü'nde maslahat gereği müellefe-i kulûbe dağıttığı halde Ensâr'a vermeyince, Ensâr'dan bazıları, "Ğanimetlerimizi öyle insanlara dağıtıyorsun ki, kılıçlarımızdan hala kanları damlıyor." dedi. Ensâr'ı, Rasûlullah @'ın yaptığına karşı çıkmaya sürükleyen sebep, Rasûlullah @'ın taksimde gördüğü maslahatı bilmemeleri idi. Bu, Hz. Osman'a karşı çıkmaktan daha büyük bir olaydır. Zira müellefe-i kulûbe dağıtğlan mallar ganimetten verilirdi. Dolayısıyla, Rasûlullah @'a yapılması gereken ne ise, O'na tabi olan Osman'a karşı yapılacak olan da odur.[61]

Biri "Rasûlullah @ Humustan (beşte bir) verdi" derse, ona denilir ki: Eğer humustan olsaydı Ensâr karşı çıkmaz, ve "bizim ganimetlerimiz" demezdi. Rasûlullah @ da onlara, "Niye karşı çıkıyorsunuz? Ben Allah'ın malından onlara verdim" derdi. Hadiseden sonra Rasûlulah @ onlara, "İnsanların mal ile evlerine dönerken, sizin Rasûlullah @ ile evlerinize dönmenize râzı değil misiniz?" diyerek gönüllerini aldı. Onlar, "evet râzıyız" dediler.

Eğer birisi, Osman'ın Müslümanların hazinesinden haketmeyen kişilere mal verdiğini iddia ederse, ona şöyle cevap verilir: Bu haber sahîh değildir. Bu, su-i zandır. Bilmediği konularda konuşan cahillerden arınmamış o günlerde ortaya atılan bu iddia, sahâbenin en cömerdi olan Osman hakkında nasıl kabul görebilir? Hz. Hasan'ın, "Osman'ı öldürenler arasında Muhâcir ve Ensâr'dan kimse varmıydı?" sorusuna, "Hayır, Osman'ı öldürenler Mısır'ın züppeleriydi."[62] şeklinde verdiği vevap, o günkü yeni neslin karakteristik yapısını yansıtmaktadır.



3. 4. 7. Bazı Sahâbelere Karşı Tutumu

1. Tenkitçi, Osman'ı, Ammâr'ı (v. 37/657)[63] dövmekle suçlarsa, ona, "Osman'ın Ammâr'ı dövdüğü ispat edilmemiştir" cevabı verilir. Yapmış bile olsa, İmâmlar'ın, -zulmen dahi olsa-, raiyyetini te'dip için, yapılması zarurî gördüklerini yapabilirler.[64]

Hz. Peygamber @'ın da, zaman zaman buna baş vurduğu görülmüştür: "Enes rivâyet eder: Rasûlullah @ sarıya boyanmış bir adam gördü ve elindeki bir çubukla karnına vurdu. Çubuk, göğsüne isâbet ederek yaraladı. Rasûlullah @, "Kimsenin kimseye üstünlüğü (dövmeye hakkı) yoktur" dedi ve izarını kaldırarak, "Gel sen de bana öyle vur" dedi.[65] Rasûlullah @, Müslümanları te'dip veya ta'lim için gerektiğinde raiyyetini dövmüş, ancak, yapmaya hakkı olmadığına kanaat getirdiği durumlarda, "bizzat kendi nefsinden kısâs alınmasını da istemiştir."[66]

Ebu Bekir de buna benzer uygulamalar yapmıştır: Muğîre bin Şu'be rivâyet etmektedir: Ben Ebu Bekir'in yanındayken Ensâr'dan bir adam ona gelip şöyle dedi: "Senden ve babandan daha iyi savaşçıyım." Ben adamın Müslümanların halîfesine karşı sarfettiği sözlerine sinirlendim. Kalktım başından tutup burnunu yere sürttüm. Yere serildi. Ensâr benden öç alma konusunda sözleşti. Bunun üzerine Ebu Bekir şöyle bir hutbe irad buyurdu: "Vallahi onları oturdukları yerlerden sürmem, onlara kısâs uygulamaktan daha kolaydır benim için. Allah'ın, dinini korumasına verdiği kimseyi, onun dininden yüz çevirenlere bunu uygulamaktan kim alıkoyabilir?"[67]

Ebu Bekir raiyyetini tokat ve kamçıyla da dövmüştür: Bir şahıs bir binek isteğiyle Ebu Bekir'e geldi. Ebu Bekir onu dövdü. insanlar, "Bugün gibi görmedik, adamı hem dövmeden, hem binek vermeden Ebu Bekir'in gönlü râzı olmadı" dediklerinde, o, "Adam bana gelip binek istedi, ben kendisine binek verdiğim halde insanların peşinden yürüdüğünü gördüm" dedi ve adamdan, kendisine kısâs uygulamasını istediyse de adam hakkından vazgeçti. [68]

Ömer de maslahat icabı bazı İbn Abbâsi dövmüştür: Sa'd bin ibrahim, Saîd bin el-Müseyyeb'in şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Sa'd'ın, Zeyrâ ismindeki cariyesi, güzel bir elbiseyle dışarı çıktı. Esen rüzgar örtüsünü kaldırdı. Ömer bu duruma sinirlenp cariyeyi kırbaçladı. Sa'd, Ömer'i engellemeye çılışırken o da kırbaçlanmaktan payını aldı. Sa'd müdaheleden vazgeçip Ömer'e beddua etmeye başladı. Ömer, Sa'd'a ulaştı ve "Bana kısâs uygula" dediyse de Sa'd O'nu affetti."[69]

Ömer, Übey bin Ka'b'ı da dövdü. Utbe'yi takib eden bir topluluk gören Ömer, "Bu, takib eden için zillet, tabi olunan içinse fitnedir" dedi.[70]

Osman'ın ne suçu var ki, hiçbirisine yapılmayana maruz kalıyor.?[71]

İnsanların Osman hakkında çok konuşmalarının asıl sebebi, herhalde yumuşak huylu oluşu, (hilâfeti) zamanında sahâbe olmayanların çoğalması ve sahâbe Fazîletini bilenlerin azalmasıdır.

2. Hz. Ali ve hastalığında ziyaretine gittiği halde Hz. Osman'la konuşmayan Abdurrahman b. Avf (v. 32/652) ile arasının açıldığı[72] da, şikâyetlerin büyük boyutlara ulaştığını göstermektedir ki, Abdurrahman, şûra komisyonu başkanı olarak Hz. Osman'ı halîfe olarak seçen kişidir.

3. Muhalifin, Hz. Osman'ı, Ebu Zer'i Rabze'ye sürgün etmesi ittihamına karşı denilir ki: Osman sürgün etmemiştir. Çünkü Osman, Fazîletli İbn Abbâse hakketmedikleri, veya hoşlanmadıkları birşeyleri yapmaktan çok uzak bir Fazîlet ve adâlete sahiptir. Bu, Osman'ın Ebu Zer'i serbest bırakmasıyla olmuştur. İnsanlarla zor geçinen, sert bir kişiliğe sahip olan, insanların idâre etteği Ebu Zer, Hz. Osman'dan Medîne'nin dışına çıkmak için izin isteyince, Osman onu serbest bıraktı. O da, insanların içine girmekten uzaklaşsın diye Rabze'yi seçti.

Zeyd bin Vahle der ki: Rabze'den geçtim ve Ebu Zer'e şunu sordum: "Seni bu yere indiren nedir?" Ebu Zer, "Sana söyleyeyim" dedi: "Ben Şam'daydım, Muâviye ile birlikte "Altın ve gümüşü biriktirip infak etmeyenler"[73] âyetini tartıştık. Muâviye, "Bu âyet Ehl-i Kitap hakkında inmiştir" derken, ben, "hayır bizler ve onlar hakkında inmiştir" dedim. Muâviye, aramızdaki bu görüş ayrılığını Osman'a yazdı. Osman, kendisine gitmem için yazı yazdı. Gittim. İnsanlar beni tanımıyorlarmış gibi üzerime geldiler. Bu durumu Osman'a bildirdim. O da beni muhayyer bırakarak "İstediğin yere git (Bir kenara çekilirsen bize daha yakın olursun) dedi. (Beni buraya getiren budur. Şâyet başıma bir Habeşli köleyi emîr yapsalar, dinler ve itaat ederim.) [74]

Ebu Zer (Medîne'den Rabze'ye) gitmeyi istemiş ve bunun için izin aldığını haber vermiştir. Bu isteği, insanların onun yanına gelerek toplanmaları ve onun üzerine varmalarından kaynaklanmıştır. Çünkü bir fitnenin çıkmasından korkuyordu ve kendisini onlardan koruyordu.

İmâmlar ihtilâf ve fitneleri hissettiklerinde hemen önünü kesmeye ve kontrol altına almaya baş vururlar. Nitekim Hz. Ömer de böyle yapmıştır. Ömer Medîne'de bir grup sahâbeyi yanında tutmuş, onların Medîne'den çıkmalarını engellemiş, hatta, takvâ ve ilmi olmayanların onlardan etkilenmesini önlemek için,-hakkı olmadığı halde-herkese mubah olan elbise vb. şeyleri giymekten onları menetmişti.[75]

Bu söylediklerimizi delîllendirebiliriz:

Sa'd bin İbrahim babasından, Ömer bin Hattab'ın, Abdullah bin Abbas, Ebu Zer ve Ebu Derdâ'ya, "Ne diye Rasûlullah @'dan habire hadîs rivâyet ediyorsunuz?"dediğini rivâyet etmektedir. Sa'd, "Tahmin ederim Ömer, ölünceye kadar onları Medîne'nin dışına bırakmadı" demektedir.[76]

Malik de, "Ömer öldürülünceye kadar Ebu Hüreyre, Ebu Zer, İbn Mes'ud ve diğer bazı İbn Abbâsi Medîne'de tutmuş ve "Nedir Rasûlullah @'dan rivâyet ettiğiniz bu hadîsler?"diyerek onları hadîs rivâyetinden menetmiştir.[77]

Birisi, Osman kendisine kısâs uygulamadığını söylerse, ona şöyle cevap verilir: Osman, hiç kimsenin yapmadığı fedakarlığı yaptığı ve "İşte her iki ayağım, Allah'ın kitabında ayaklarımı kelepçeleyecek bir şey varsa buyurun kelepçeleyin"[78] dediği halde bu itiraz nasıl kabul edilir?"[79]

İtiraz ve tenkitler, Hz. Osman'a yapıldığı gibi, Hz. Ebu Bekir ve Ömer'e de yapılmıştır. Bunların ötesinde, vahyin gölgesinde yaşayan ve masum olan Hz. Peygamber @'a ağır suçlamalar yapılmştır. Müellifimiz, buna da bir kaç örnek vermektedir:

a. Ebu Nâil, Abdullah'tan şöyle rivâyet etmektedir: "Bir adam, Rasûlullah @'ın bir mal bölüşümü için, "Bu hakkaniyet üzere olmadı" dedi. Ben durumu Rasûlullah'a bildirdiğimde çok fazla sinirlendi ve şöyle dedi: "Allah bize ve Musa'ya rahmet etsin. O'na bundan daha çok eziyet edildi, fakat sabretti."[80]

b. Abdullah bin Amr bin As, bir adamın, ğanimet taksimi sırasında, Peygamberimize, "Ya Muhammed! âdil ol!" dediğini, Hz. Peygamber @'ın da, "Yazıklar sana! Ben âdil değilsem kim âdil olur?"[81] şeklinde mukabelede bulunduğunu nakletmektedir

Allah'ın takdîriyle Rasûlullah @, cahillerin yersiz tavırlarıyla karşı karışıya kalır,emir ve davranışları onlar tarafından Allah'ın muradına aykırı bir şekilde yorumlanırdı. Durum, Peygamber @ hakkında böyle olunca, cahillerin Osman ve Fazîlette ondan sonra gelenlere karşı takınacakları tavır çok daha vahim olacağı açıktır."[82]

Müellife katılmamak mümkün değildir. Cahiller, Rasûlullah @'ı bile, haksız dağıtım yapmakla suçlarken, Osman'ı nasıl suçlamasınlardı? Halbuki gerçek olan, Hz. Osman'ın, özel malını Allah'ın yolunda harcadığı ve Ceyşü'l-Üsre'yi donattığıdır. [83]

Şîâ, Hz. Osman'ı tenkit babında, "A'meş'in Huzeyfe'den rivâyet ettiği, "Ömer'in “hilâfetinden sonra ancak kibirle yüzünü çeviren, soysuz ve hakka sırtını çeviren kimseler gelecektir" rivâyetini delîl olarak gösteriyorlarsa onlara şöyle denilir: Siz bu hadîsle Ali ve Osman'ı töhmet altında bırakıyorsunuz. Ayrıca Şevkânî'nin Şu'be'den yaptığı rivâyet, A'meş'in rivâyetine muhaliftir. Şu'be ise A'meş'ten daha güvenilirdir. Çünkü A'meş'de bazen tedlîse rastlamak mümkündür. Şu'be'nin Huzeyfe'den yaptığı rivâyet şudur: Osman öldürüldüğünde Huzeyfe şöyle dedi: "Siz Osman'dan sonra ancak kibirle yüzünü çeviren, soysuz ve hakka sırtını çeviren kimseleri görürsünüz. Onlardan sonra gelenler ise daha da kötüdür"[84]



3. 5. HZ. OSMAN'IN İSYÂNCILARLA GÖRÜŞMESİ



Yukarıda zikredilen bu tepkiler, toplumun muhtelif kesimlerine yayılınca, durumu Hz. Osman'a bildirme gereğini duyan bazı kesimler, bir temsilci[85] seçerek Hz. Osman'a gönderdiler ve Hz. Osman'ın görevden çekilmesini istediler.[86]

Bu vb. şikâyetlerin devâm etmesi üzerine Hz. Osman, hac mevsiminde, toplumdaki intikâlsuzluğu görüşmek üzere valileri Mekke'de toplantıya çağırdı.[87] Ancak bundan da sadra şifa bir netice çıkmadı.

Hicretin 35. yılında Mısır, Kûfe ve Basra'dan 900 civarında bir grup, valilerinin görevden alınması talebiyle, Hz. Osman'a başvurmak üzere Medîne'ye geldi.[88] Hz. Osman onları kabul etti. Şikâyetleri görüşmek üzere bir araya geldiklerinde isyâncılar, "Bize bir mushaf getirin" dediler. Mushaf getirilince, Hz. Osman'a, "Bize yedince süre olan Yunus'u aç" dediler. Süreyi açtı ve "Deki, Allah'ın size indirdiği rızıktan.... "[89] âyetine kadar okudu. Ona, "Dur, koruma altına aldığın yeri Allah'tan izin alarak mı aldın, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsun?" dediler. Osman (r), "Âyetler şu şu hakkında nazil olmuştur. Koruluğa gelince, o benden önce "koruluk" haline getirilmişti. O zekâttan gelen develer içindir. Develerin sayısı artınca, ben de koru sahasını genişlettim" dedi. Onlar "devâm et" deyince Hz. Osman, onlara başka âyetler okudu, iniş sebeblerini anlattı. Sonuçta, ona karşı koyup intikam almak için gelenler, onun yaptığı açıklamalarla ikna olmuşlar; Mısır'dan gelenler de ondan râzı olarak geri dönmüşlerdi."[90] Hz. Osman, onlardan, "Müslümanların birliğini bozmamalarını ve İslâm cemaatından ayrılmamalarını emretti." Böylece râzı oldular ve onunla beraber Medîne'ye yöneldiler.

Karşılıklı anlaşmaları ve Hz. Osman'ın taleblerini kabul etmesi[91] üzerine onlar geri döndüler. Ancak Mervân'a atfedilen mektup komplosu[92], onların tekrar yarı yoldan geri dönmelerine sebeb oldu.[93] Zira, Mısır heyeti memnun olarak dönerken, yolda kendilerine sataşan, bazen kendilerine katılan, bazen de kendilerinden ayrılan bir yolcuya rastladılar. Ona, "Hayrola, buralarda ne işin var?" dediler. "Ben Halîfe'nin elçisiyim. Mısır'a, valisinin yanına gidiyorum." dedi. Üstünü aradılar. Üzerinde Osman'ın (r) mührü bulunan ve Mısır valisine hitaben yazılan bir mektup buldular. Mektupta, “ya asılmaları, ya öldürülmeleri veya el ve ayaklarının kesilmesi" emrediliyordu. Tekrar Medîne'ye döndüler ve Osman'ın yanına giderek, "Hakkımızda şunları şunları yazan sen misin?" dediler. Osman, "Bunu açıklığa kavuşturmanın iki yolu var: "Ya (benim yazdığıma dair) Müslüman iki şahit getireceksiniz veya benim yazmadığıma, yazılmasından haberim olmadığına ve dikte ettirmediğime dair Allah'a yemin edeceğim. Takdîr edersiniz ki, başkası adına mektuplar yazılır, mühür kazılır" dedi. Buna rağmen Osman'ı abluka altına aldılar. Osman (r), onlara tavsiyelerde bulundu. Durum her tarafa yayıldı. Halk: " Eşter gelinceye kadar Emîru'l Mü'minîn'i bırakın " dedi ve Hz. Osman aleyhinde, "katil, birliği bozma ve hakları ihlal etme" gibi iddialardan hiçbiri isbat edilemediyse[94] de bırakmadılar ve ablukayı kaldırmadılar.



3. 6. SAHÂBE'NİN İSYÂNCILARA KARŞI KOYUŞU



Sahâbenin onu abluka altına alanları kınamadıkları iddialarına gelince, sahâbe, onları kınamaya ve onlara karşı savunma ve savaşmaya başladılar. Ancak isyâncılar, onun öldürüldüğünü açıklamadılar, tenkitlerini dile getirdiler. Bununla beraber halîfeleri ve emîrleri olan Osman'ın tavsıyeleri olmadan harekete geçemezlerdi. Osman ise onları hareketten menediyor ve kanın akmaması için onları kesin olarak engelliyordu. Yoksa onlara şiddetle karşı çıktılar.

Karşı çıkanlardan bazıları şunlardır: Zeyd bin Sabit (v. 45/665)[95], Abdullah bin Selam (v. 43/663)[96] İbn Ömer (v. 73/692)[97] Ebu Hüreyre (v. 59/679)[98], Muğîre bin Şu'be (v. 50/670)[99], İbn Amir (v. 80/699)[100] ve diğerleri. Hasan bin Ali ise o gün yaralanmıştır.

İbn Ömer, Osman'ın yanına girdiğini, beya'tini hatırlatarak yardım etmek istediğini, ancak Osman'ın, "Siz, bana verdiğiniz bey'atte hürsünüz ve bana yapacağınız yardımda mazursunuz (sıkıntıdasınız). Ben mazlum ve intikâllu bir şekilde Allah'a kavuşmak istiyorum" dediğini nakletmektedir.[101]

Nafi', İbn Ömer'in o gün iki defa zırhını giydiğini anlatmaktadır.

İbn Avn, Mahammmed'den rivâyet etmektedir: "Osman öldürüldüğünde evde 700 adam bulunuyordu. Hüseyn bin Ali, Abdullah bin Zübeyr bunlardandı. Muhammed, "Eğer Osman izin verseydi, isyâncıları Medîne'nin sınırları dışına çıkarıncaya kadar döverlerdi."[102] demektedir.

Nafi' anlatmaktadır: Osman öldürüldüğünde İbn Ömer kılıcını kuşanmış vaziyette Osman'ın yanındaydı. Hüseyn bin Ali de öyle. Hatta Osman, öldürülmeleri endişesiyle bir şey yapmayacaklarına dair onlara yemin ettirdi.[103]

Ebu Hureyre rivâyet etmektedir: "Osman muhasara edildiğinde kendisine, "Ey Mü'minlerin emîri, bugün savaş günüdür" dedim. "Ya Eba Hureyre! Beni ve bütün insanları öldümek istermisin?" dedi. "Hayır" dedim. "Onlardan bir adam öldürsen, bütün insanları öldürmüş gibi olursun" dedi.[104]

Abdullah bin Zübeyr anlatır: Osman'a, "Ya Emîre'l-Mü'minîn, evde seninle güçlü bir grup vardır, onlardan daha azı ile Allah ğalibiyeti nâsîp edecektir. İzin ver onlarla savaşayım" dedim. "Allah hakkı için! Benim yüzümden hiç kimsenin kanının akmasını istemiyorum" dedi.[105]



3. 7. HZ. OSMAN'IN ŞEHÎD EDİLMESİ



Bazı İbn Abbâsin bütün çabalarına rağman Hz. Osman onlara, isyâncılarla savaşma izni vermedi. Böylece, "İslâm'da ictimaî nizama indirilmiş bu ilk büyük darbe,...zahiren maddî ihtişamı pek parlak görünen, fakat için için çürümekte olan böyle bir ümmetteki yer altı çalışmalarının bir gün su yüzüne çıkacağı ve Devlet Başkanı'nı öldürecek derecede kuvvet ve imkan bulacağı"[106] bir zemin buldu ve Hz. Osman öldürüldü.

"Allah ona şehâdeti nâsîb etti. Fitne ve herhangi bir kargaşaya sebebiyet vermeden kendiliğinden önceki arkadaşlarına kavuştu. Kendisine karşı ayaklananlara ve zulum edenlere ilişmedi ve intikam almadı. Oysa intikam alacak güçte idi ve taraftarı vardı. Bütün bunları Rasûlullah @'ın tavsiyelerine uymak, Allah'ın emri dışına çıkmamak ve şehâdete nâil olmak için yapmıştı. Eşter hazır olunca, "Hem onları, hem beni, hem sizleri aldatma endişesi vardır" dediyse ve bir daha onlara tavsiyelerde bulunduysa da herhangi bir yarar sağlamadı. İnsanlar üzerine yürüdü."[107]

Şa'bî şunu nakleder: Mesrûk Eşter ile karşılaştı ve şöyle dedi: "Siz Osman'ı öldürdünüz!" Eşter: "Evet, öldürdük" dedi. Mesrûk: "Allah'a yemin ederim ki siz namazlı, oruçlu bir şahsiyeti öldürdünüz" dedi. Eşter Ammâr'a gidip Mesrûk'un söylediklerini anlattı. Ammâr Mesrûk'a gidip şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki Ammâr'a had uygulandı, Ebu Zer de sürüldü. Mer'a da koruluk haline getirildi. Sen de "Onu öldüren sizlersiniz" diyorsunuz.[108] Mesrûk, "Öyleyse intikam alacaksanız misliyle alınız. Fakat sabır gösterirseniz o daha hayırlıdır" [109] deyince Ammâr'a taş yutturmuş gibi oldu.[110]

Osman (r)'ın muhasara altına alınması ve şehîd edilmesiРneticesinde ümmet birliği dağıldı, kılıçlar çekildi, kanlar aktı. Emniyetten sonra korku hâkim olup Müslümanlar bölük-pörçük oldu. Resülulah @'ın haber verdiği ve "Allah, sizden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi"[111] âyetinin işaret ettiği gibi İslâm toplumu birbirine girdi.

Hz. Osman'ın şehîd edilmesiyle Müslümanlar arasında fitne diye tanımlanan iç karışıklıklar iyiden iyiye derinleşmiş ve tarihte artık iç savaşların eksik olmadığı bir dönem başlamıştır. Tefrikalar, ihtilâflar ve bunların sonucunda savaşlar kimi haklı deNebîlecek gerekçelerle ortaya çıkmış olsa da sonuçta, çoğu zaman istenmeyen olaylar ve uygulamalar sosyal ve siyasal hayata egemen hale gelmiştir.[112] Hz. Osman dönemi, Emevî saltanatının temelinin atıldığı dönemdir.

Neticede Hz. Osman'ın bütün iyi niyetine, Hz. Ali ve Muhâcirlerin ileri gelenlerinin bütün çabalarına rağmen Hz. Osman şehîd edildi.[113]

Bu olayda Ensâr'ın suskun ve çekimser kaldığı görülmektedir. "Benî Saîde'de devlet başkanlığını Kurayş'a kaptıran bu kitle, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in, halîfe seçimine onları yaklaştırmamaları sebebiyle, Siyâsî hayattan adetâ tecrîd edilmişlerdi. Vilâyetin Kureyşleşmesi, Ensâr'ı kendi yurdunda ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürmüştü. Bu kırgınlığın izlerini, Hz. Osman'ın kuşatılması sırasında onlarda görmek mümkün olmaktadır. Genel olarak, Ensâr'ın bu işe karışmadığı görülmektedir."[114]

Hz. Osman'ın şehîd edilmesiyle Müslümanlar arasında büyük bir fitne kapısı açıldı.[115]



3. 8. SAHÂBE'NİN HZ. OSMAN'IN ÖLDÜRÜLMESİNE BAKIŞ AÇILARI



Huzeyfe b. el-Yemânî

Şîâ'nın ileri sürdüğü, "Şu'be'nin, Osman öldürüldüğünde Huzeyfe'nin, "Osman'dan sonra kibirle haktan yüz çeviren, soysuz, ve ödlek olanı göreceksiniz. Ödlek olan ise daha kötüdür" iddialarına Ebu Nua'ym şöyle cevap vermektedir: "Huzeyfe'nin, Rasûlullah'a isnâd ettiklerinin dışında, sözü hüccet olarak kabul etmeyi gerektirmez. Kendisinin söylediği sözde hata edebildiği gibi, doğru da söylemiş olabilir.

Şâyet Rafizî ve alimlerinin rivâyet ettikleri, Huzeyfe ve Ammâr'ın, "Osman'ı kâfir olarak öldürdük, Talha onu kuşatanlar arasındaydı, Ali ve başkaları da öldürülmesine yardımcı oldu, insanlar onu rezil etti ve onu teslim aldı" vb. sözleri söyledikleri gibi Rafizîlerin saçmalıklarını delîl olarak ileri sürerse, onlara denilir ki:

Siz Osman'ın kâfir olduğunu mu iddia ediyorsunuz? "Hayır" derlerse, "Osman'ın kâfir olduğunu" söyleyenlerin hatalı olduğu ortaya çıkar. Dolayısıyla, akrabalık ve ırkçılık damarıyla konuşanların delîlsiz sözlerine itibar edilmeyeceği ve başkasının böyle sözleri söylemeye daha fazla hak sahibi olduğu anlaşılır. Kaldı ki Hüzeyfe'nin sözü-şâyet söylemişse-şu iki husustan birine uymaktadır:

a. Sözünde isâbet etmiştir. Bu durumda Osman'ın tekfîr edilmesi lazımdır.

b. Huzeyfe sözünde hata etmiştir. Hata ise huccet olarak alınmaz.

Şâyet kızgınlık halinde konuşanın sözünü, ırkçılık ve heyecanla söylemiş olduğunu varsayarak kabul etsek ve Osman'ın Fazîlet ve Müslümanlıktaki öncülüğünü, Müslümanların onu ittifak ve irâdeleriyle seçtiklerini reddetsek, Osman'ı öne çıkaran veya geriye atan bütün İbn Abbâsin Fazîletlerini de reddetmemiz gerekir. Zira hiç kimse, heyecan ve hatalardan masum değildir. Şair şöyle demiştir:

"Her türlü kınanmaktan uzak kişiye bile, ben bir ğammaz bulurum

Nitekim güzel, sataşandan mahrum olmamıştır."

Hüzeyfe'nin keskin dilli olduğunun delîli şudur:

Hüzeyfe, dilimin keskinliğinden Rasûlullah @'a şikâyet ettim. "Neden istiğfâr etmiyorsun? Ben günde yüz defa Allah'a istiğfar ediyorum"[116] buyrduğunu nakletmektedir.

"Osman bin Affan öldürüldüğünde,-eliyle işaret ederek-‘(fitneden) şöyle bir gedik açıldı ki dağlar kapatamaz"[117] diyen de Huzeyfe'dir.



Talha b. Ubeydillah

Talha'ya gelince, Hakîm bin Câbir, Talha'nın Cemel gününde şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Ey Rabbim! Şâyet Osman hakkında haksızlık ettiysek ve haksızlığımıza mazeret olacak bir şey bulamıyorsak, Ey Rabbim! Benden Osman râzı oluncaya kadar hakkını al."

Sabah-akşam Aişe ile beraber Osman'ın katillerini lanetleyen Talha'nın onları kuşatanlar arasında olduğu iddiası nasıl kabul edilebilir? Ayrıca onlara, "Talha'nın, aksi doğru olan bir şeyi yapması doğru mudur?" diye sorulur.

"Talha'nın yaptığı her şeyi hak ve doğrudur" derlerse onu, Rasûlullah @'ın makamına yüceltmiş olurlar. Bu durumda onun Basra'ya gitmesi, Hicaz'dan çıkması, Medîne'den uzaklaşması ve Ali'ye bey'at etmemesi de hak ve doğru olur ki bunu hiç kimse söylemez. "Yaptıklarının bazıları doğru, bazıları yanlıştır" derlerse, bu durumda da, "sükûnet halinde söylediklerini delîl almak, ğazap halinde söylediklerini almaktan daha doğru olur. Şâyet Talha ile ilgili, fiil ve davranışlarında hata caiz olmayan Rasûlullah @'ın Talha hakkındaki medih ve Fazîletlerine ilişkin sözlerine uysaydınız, hata yapabileceğini kabul ettiğiniz kişilere uymanızdan daha iyi olurdu" denir.[118]



Ali b. Ebi Talib

Ali'nin Osman ve onu öldürenler hakkında söylediklerine gelince:

Ömer bin Zûdî, Ali bize hutbe okurken hutbesini kestiler. Ali sözüne devâm ederek, "Osman öldürüldüğü gün halîfe tayin edildim." Sonra onlara aslan ve öküzlerin bir arada yaşadıkları ormandaki darb-i meseli getirdiğini rivâyet etmektedir.[119]

Şu da Ali'nin sözlerindendir: "Allah'ım! Osman'ın kanından beri olduğumu sana arzediyorum."[120]

Muhammed bin Hatıb şunu anlatmaktadır: "Osaman'dan söz açıldı. Hasan bin Ali bin Ebi Talib şöyle dedi: "Ben size açıklayayım: Ali geldi ve şöyle dedi: "Osman, "iman edip salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devâm ettikleri, sonra takvâ ve imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takvâ ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdîrde, önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah, iyilik yapanları sever."[121]lerdendi"[122]

Kays bin Ubbad da, Ali'nin Cemel gününde şöyle dediğini rivâyet eder: "Allah'ım! Osman'ın kanından beri olduğumu sana arzediyorum. Osman'ın öldürüldüğü gün aklım uçtu, nefsim daraldı. Bey'at için bana geldiklerinde şöyle dedim: "Peygamber @'ın hakkında, "Meleklerin kendisinden haya ettikleri kişiden haya etmeyeyim mi?" dediği bir adamı öldürenlerden bey'at almaktan Allah'tan utanırım. Ben, Osman'ın henüz defnedilmeyen öldürülmüş na'şı yerde dururken bey'at edilmekten Allah'tan haya ederim."[123]

Ebu Ca'fer şöyle demektedir: "Osman öldürüldüğünde Ali, "Adama ne oldu?" dedi. "Öldürüldü" dediklerinde, "Kıyâmete kadar Allah onları kahretsin!" dedi.[124]

Saîd b. Zeyd

Kays da,[125] Saîd bin Zeyd'in [126] şöyle dediğini rivâyet eder: "Vallahi! İbn Affan'a yaptığınızdan dolayı birisi yerin dibine batsa bunu hakketmiş demektir."[127]

Hz. Aişe

Adiy bin el-Hiyâr rivâyet etmektedir: "Aişe'nin yanında Osman anıldığı zaman başörtüsü ıslanıncaya kadar ağlar ve şöyle derdi: "Osman için temenni ettiğim her şey başıma gelmiştir. Eğer onun öldürülmesini isteseydim öldürülürdüm."[128]

Ebu'l-Esved, Talk bin Haşşâf'ın şöyle anlattığını rivâyet eder: "Osman'ın niçin öldürüldüğünü öğrenmek için Medîne'ye gittik. Medîne'ye varınca, Ali ailesi ile Hüseyn bin Ali ailesi ve bazı Mü'minlerin Anneleri (Ummehatu'l-Mu'minîn)'ne uğradık. Sonra Aişe'ye uğrayıp selam verdim. Selamımı aldıktan sonra, "Kimsiniz?" dedi. "Basra'lıyım" dedim. "Basra'dan kimlerdensiniz?" dedi. "Bekr bin Vâil ailesindenim" dedim. "Ebu Bekir bin Vâil'denmisiniz?" dedi. "Beni Kays bin Sa'lebe'denim" dedim. "Fülanlardanmısın?" dedi. "Ey Mü'minlerin Annesi! Mü'minlerin Emîri Osman niçin öldürüldü?" dedim. "Vallahi mazlum olarak öldürüldü. Allah katillerine lanet etsin, İbn Ebi Bekir'den hakkını alsın, evinde oturan Benî Temim'in gözünü çıkarsın, Benî Bedîl'in kanlarını zalâlet üzre akıtsın ve Eşter'e oklarından bir ok vursun! Vallahi! Her kavim, layık olduğunu bulmuştur" dedi.[129]

İbn Abbâs

Zuhdemu'l-Cerm, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakletmektedir: "Eğer insanlar Osman'ın intikamını almazlarsa, gökten yağan taşlarla recmedilirler."[130]



3. 9. SAHÂBE HAKKINDA TAKINILMASI GEREKEN TAVIR



Bu hadîsler, herhangi bir sahâbenin Osman'a karşı çıkmadığını göstermektedir. Birisi, "şu kadar sahâbî Osman hakkında ileri-geri konuşmuştur" derse, "biz de öyle diyoruz" deriz. Ancak Allah ve Rasûlü'nün kendi, Ebu Bekir ve Ömer çağında Fazîletlerini belittiği, ileri gelen ve cennetle müjdelenen sahâbenin, öncülüğüne, İmâmetine ittifak ettiği Osman'ın büyüklüğü, yoruma mahal bırakmayacak şekilde açıktır.[131]

Hz. Osman'ın tamamen hatadan beri olduğunu savunmak da doğru değildir. Bir insan olarak onlardan da bazı hataların Sâdır olduğu gâyet tabiidir. Rasûlullah @'ın cennetle müjdelediği sahâbe, bütün yönlerden değil, sadece Peygamberimiz @'ın, kendileri için şehadatte bulunduğu konularda arınmışlardır. Osman hakkında ileri-geri konuşan kimse, iddiasını ispat etmedikçe hatalı konumdadır.

Uygun olan, Allah'ın sahâbeyi tanımladığı şekilde onları tanımamızdır. Allah Kitabı'nda Peygamberi ve seçtiklerinin durumundan bize haber verir ve onlara yaptıkları bazı hataları nisbet eder. Şöyleki: "Adem Rabbine âsî olup yolunu şaşırdı."[132] "Andolsun ki kadın ona meyletti. O da kadına meyletmişti" [133] "Musa da ötekine, bir yumruk vurup ölümüne sebeb oldu."[134] "..Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secedeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi."[135] "Sonra bu tutumundan ötürü onu bağışladık." [136] "Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar."[137] Böylece Allah, onların hidâyet yoluna tabi olmamızı ve onlara nisbet ettiği zelle kabilinden hatalardan söz etmememizi bize öğretmiştir. Biz de, Allah'ın peygamberlerine tabi olanların ve ashâbının ancak iyiliklerini söyler, olan birtakım hatalarından söz etmeyiz.[138]

Muğîre bin Şu'be rivâyet etmektedir: "Nebî her iki ayağı veya bacağı şişinceye dek namaz kılardı. O'na, "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamadı mı?" şeklinde itirazda bulunulduğunda şöyle derdi: "Şükreden bir kul olmayayım mı?" [139]

Yüce Allah, Hz. Peygamber @ için şöyle buyurmuştur: "Allah seni affetsin. Onlara niçin izin verdin?"[140] Allah sahâbe ile ilgili de şöyle buyurur: "(Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti."[141]

 
 
  Sitemiz kuruldugundan buyana 5925 ziyaretçi (10230 klik) kişi burdaydı!

 

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol