GüL KoKuLu RaSuLum
  ~Hz.Ebu Bekir~
 

HAZRETi EBÛ BEKiR

1. 2. 1. Kimligi

Adi Abdullah b. Mürre b. Ka'b b. Lüey b. Galib b. Fihr'dir. Künyesi Ebû Bekir b. Ebi Kuhafe, lakabı es-Sıddîk'tir. Annesi Ummu'l-Hayr, Sülemî binti Sahr b. Amir'dir. Teymoğulları'ndan olup Fil hâdisesi yılında dünyaya gelmıştir.

Gençlik yıllarında da üstün bir ahlaka sâhipti. Zeki ve tahlil yönü güçlüydü. Nübüvvetten önce de Hz. Peygamber @'ın arkadaşıydı. Bunun için de Hz. Peygamber @ Teblîğe başlayıp onu İslâm'a davet edince hemen müslümân oldu.

Ticaretle uğraşıyordu ve malî durumu çok iyiydi. Malını İslâm ve Hz. Peygamber @ uğruna feda etmekten çekinmedi. Bunun için Rasûlullah @, "Arkadaşlık ve (Benim için ) malını (feda etmede) en minnettar olduğum kişi Ebû Bekir'dir. Şâyet insanlardan bir dost edinseydim Ebû Bekir'i edinirdim. Ancak aramızda İslâm kardeşliği ve sevgisi vardır."[1] buyurmuştur.

Hz. Peygamber @'a ilk müslümân olan erkektir. Mekke'nin ileri gelenlerinden, malî bakımdan zeginlerinden ve ahlakî değerlere sâhip olmasından dolayı pek çok kişinin İslâm'a girmesine vesîle olmuştur. Müşriklerin müslümânlara eza ve cefası artınca Habeşistan'a hicret etmek istemiş, fakat İbnu'd-Duğunne adındaki bir Mekke'li onu namazını alenen kılmaması şartıyla himâyesine almıştı. Ancak Hz. Ebû Bekir, bunu kabul etmeyerek öteki müslümânlar gibi yaşamayı tercîh etti. Hz. Peygamber @ Mekke'den Medîne'ye hicret etme kararı alınca, kendisine yol arkadaşı olarak onu seçti. "İkinin ikincisi"[2] ifâdesiyle İlahî senaya mazhar olarak İslâm tarihinde müstesna yerini almıştır.

Medîne'de de Hz. Muhammed @'ın yanından hiç ayrılmadı. H. 9. yılında, hac kafilesine başkanlık yapması için onu görevlendirdi. Nihâyet Hz. Muhammed @'ın vefât ettiği hastalığında, kendi yer ve makamında müslümânlara İmâmlık yapması için onu vekil tayin etti.

Kendisine soru soran bir kadına, "Sonra gel" dediğinde, "Gelip seni bulamazsam?" sorusuna, "Beni bulamazsan Ebû Bekir'e git"[3] diyen Rasûlullah @ ümmete de bir mesaj veriyordu.

Kendisinden sonra kimin müslümânların başına geçeceği konusu gündeme geldiğinde, "Allah ve mü'minler Ebû bekir'den başkasını kabul etmez"[4] buyurarak gerekli yerlere gerekli talimatını vermiş oldu.

Sahabîler de Rasûlullah @'ın bu tavsıyelerine uyarak kendisinden sonra onu başlarına halîfe olarak seçtiler. Hilâfet döneminin başlangıcı fırtınalı geçti. Rasûlullah @ vefât etmiş, göklerden vahiy kesilmişti. Her kafadan bir ses çıkıyor, soru ve tereddütlerin arkası kesilmiyordu. İslâm'ı Hz. Peygamber @'a bağlayanlar irtidâd ediyor, munafıklar fitne çıkarmak için hummalı çalışıyordu. Hz. Ebû Bekir, güçlü imanı, dehası, karizması ve üstün devlet adamı vasfıyla bütün bunları bertaraf ederek müslümânları sahil-i selâmete çıkardı. İslâm birliğini muhafaza ederek, kendisinden sonra gelenlere güçlü bir devlet bıraktı.

H. 13.yılı Cemaziyelahir ayının başlarında (Ağustos 634) hastalandı. Hastalığı 15 gün kadar sürdü. Bu esnada, Muhâcir ve Ensâr'ın ileri gelenlerini çağırarak, kendisindѥn sonra kimin halîfe olacağı konusunu istişâre etti. Vardığı kanâatle, kendisinden sonra Hz. Ömer'i veliaht bıraktı. H. 13. yılın 21 Cemaziyelahir (22 Ağustos 634) tarihinde vefât etti. Halîfeliği, iki yıl, üç ay, on gün sürdü. Kızı Hz. Aişe'nin evinde, Rasûlullah @'ın yanına defnedildi.

Hz. Ebû Bekir'in vefâtını duyan Hz. Ali şunları söyledi:

"Sen, fırtınaların ve en şiddetli kasırgaların oynatamayacağı bir dağdın. Rasûlullah @'ın buyurduğu gibi, sen bedeninde zayıf, Allah'ın dininde kuvvetli, gönlünde mütevazi, Allah katında ve yeryüzünde makamı yüce, mü'minlerin nazarında büyük idin. Sende hiç kimsenin kini, hiç kimsenin değersiz bulduğu bir taraf yoktu. Senin yanında kuvvetli, ondan hak alınıncaya kadar zayıf, zayıf da hakkını alıncaya kadar kuvvetli idi. Allah senin sevabından bizleri mahrum etmesin. Senden sonra bizi saptırmasın."[5]



1. 2. 2. Ebû Bekir'in İslâm'a Hizmetleri

Hz. Ebû Bekir (v. 13/634) ilk Müslümânlardan[6] olmasının yanında, Risâlete bağlanmasından ve Allah'a yöneliş ve teslîm oluşunu simgeleyen Müslümân olduğu günden itibâren İslâm için hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştir. Hem canıyla, hem malıyla Allah Rasûlü'nün hizmetine girmiş olan ender şahsiyetlerden biridir. Bu fedakarlığını Yüce Allah vahy ile dile getirmiş ve Müslümânlara önemli bir fazîlet olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirmiştir: "Takvâ sahibi olan ateşten uzaklaştırılacaktır. Malını (hayra) veren, (gösteriş yapmayarak) temizlenen (o takvâ sihibi) onda hiç kimsenin bir nimeti yoktur ki (yaptığı hayırlı amel) o nimete karşılık tutulmuş olsun. O ancak Yüce Rabbinin rızâsını kazanmak için verir. Muhakkak o, ilerde (Allah'ın kendisine ihsan edeceği cennet nimetlerinden ötürü) râzı olacaktır."[7] Bu, doğal olarak Müslümânları etkilemiş ve Hz. Ebû Bekir'e karşı duydukları sevgi ve saygılarını bir kat daha arttırmıştır. Dolayısıyla, bunun bilincinde olan mü'minler onun hilâfeti gündeme geldiğinde gönül huzûruyla bey'at etmişlerdir.

Hz. Peygamberin @'ın hadîslerinde Hz. Ebû Bekir'i (v. 13/634) öne çıkaran, onun fazîlet ve değerini gözler önüne seren pek çok betimlemeye rastlamak mümkündür. Bu tür takdîrlerin nerede, ne zaman ve hangi amaçla ifâde edildiğini bizzat yaşayarak gören ve gerçek anlamı ile bilen Sahabîler, Rasûlullah @'ın Hz. Ebû Bekir'e (v. 13/634) verdiği değeri derinden kavradıkları için hiç tereddüt etmeden ona bey'at etmekte ve halîfeliği boyunca da ona itâattte kusur etmemeyi gerçek vazifeleri olarak kabul etmekte tereddüt etmemişler.[8]

Nitekim Ensâr "Bizden bir emîr, sizden bir emîr" dediklerinde Hz. Ömer (v. 23/644) "İki kılıç bir kında olur mu? Olacak şey değil" dedikten sonra Hz. Ebû Bekir'in elini tutup kaldırarak şöyle demiştir: "Şu üç vasıf kimde toplanmıştır bir düşünün: "İkisi mağarada iken" Kim bu ikisi?; "Arkadaşına söylerken" Rasûlullah'ın arkadaşı kimdi?; "Allah bizimledir"[9] Allah kiminle beraberdi? “ Sonra elini uzatıp bey'at ettiğinde kimse itiraz etmemiş, onun ardından fazla tereddüt etmeden bey'at etmeye yönelmişlerdir."[10]

Hz. Ebû Bekir'in fazîletlerinden bir tanesi de Rasûlullah @'ın hayatta iken onu kendi yerine namaz İmâmı tayin etmesidir. Bu konuya ilişkin birkaç rivâyeti aktaralım:

"Rasûlullah @ Ensâr arasında barışı sağlamak için çıktı. İkindi vakti geldi. Bilal, Ebû Bekir'e, 'namaz vakti geldi. Rasûlullah @'dan senin için şahit de vardır. Ezan okuyup kamet getirirsem namaz kıldırır mısın?' dedi. Ebû Bekir, 'nasıl istersen' dedi. Bilal ezan okudu. Kamet getirdi. Ebû Bekir de öne geçip halka namaz kıldırdı. Rasûlullah @'ın işi bittikten sonra geldi ve "Namaz kıldınız mı" dedi? 'Evet' dediler. "Kim kıldırdı?" dedi. 'Ebû Bekir” dediler. "İyi ettiniz. Ebû Bekir'in bulunduğu toplulukta ondan başkasının İmâmlık yapması doğru değildir" dedi.[11] Aişe (r)'ın rivâyet ettiğine göre Rasûlullah @ şöyle buyurmuştur: "Ebû Bekir'in aralarında bulunduğu toplulukta ondan başkasının namaz kıldırması doğru değildir"[12]

Abdullah b. Zet'an rivâyet eder: "Rasûlullah @'ın hastalığı şiddetlendiğinde ben müslümânlardan birkaç kişi ile beraber onun yanındaydım. Bilal onu namaza çağırdığında, "Söyleyiniz birisi insanlara namaz kıldırsın." dedi. Çıktım baktım Ömer insanlar arasındadır. Ebû Bekir yoktu. 'Ey Ömer kalk namaz kıldır' dedim. Kalkıp tekbir getirince Rasûlullah @ sesini duydu. Ömer -Allah ondan râzı olsun ve onu râzı etsin- gür sesli idi. Rasûlullah @ "Ebû Bekir nerededir? Allah ve mü'minler bunu kabul etmez" dedi. Ebû Bekir çağırıldı ve Ömer (r)'ın kıldırdığı namazı tekrâr kıldırdı. Abdullah b. Zem'an der ki: Ömer, bana 'Ey İbn Zem'an, yazıklar olsun ne yaptın bana? Vallahi bana söylediğinde Rasûlullah @'ın bunu emrettiğini sandım' dedi. Ben de: 'Vallahi, Rasûlullah @ sana emretmedi. Ancak Ebû Bekir'i göremeyince insanlara namaz kıldırmak için seni daha uygun gördüm.' dedim. Demek oluyor ki, Allah ve insanlar Ebû Bekir'den başkasını kabul etmez ifâdesi de Hz. Ebû Bekir (r)'ın fazîletlerindendir.[13]

Başka bir rivâyette ise bu olayın bir benzeri şöyle anlatılmaktadır: Rasûlullah @ hastalanıp ağrıları şiddetlendiğinde, "Ebû Bekir'e söyleyin namazı kıldırsın." buyurmuştur. Hz. Aişe (v. 68/688): "Ya Rasûlallah, Ebû Bekir duygulu bir adamdır, makamına geçtiğinde sesini duyuramaz' deyince Rasûlullah @ hasta haline rağmen ısrarla bu emrini uygulamaları için etrafında bulunanlara telkinlerde bulunmaya ve emirler vermeye devâm etmiştir: "Ebû Bekir'e söyleyin namazı kıldırsın; sizler Yusuf'un arkadaşlarısınız!"[14] Yine Hz. Aişe anlatır: "Zaman zaman Rasûlullah @'a makamına geçecek olan kimseyi/halefini soruyordum. Beni bu konuyu çokça sormaya sevkeden, insanların, O'nun yerine geçecek olan insanı sevmiyeceği ve ondan nefret edeceği endişesiydi. Dolayısıyla Rasûlullah @'ın bu görevi Ebû Bekir'den almasını istiyordum."[15] Hz. Aişe'den (v. 68/688) gelen bir diğer rivâyette kaydedildiğine göre Rasûlullah @'ın hastalığı ağırlaştığında ona: "(Kardeşin) Abdurahmân'ı çağır, Ebû Bekir ile ilgili bir Vasiyet yazdırayım ki, benden sonra kimse onun hakkında tartışmalara girmesin" buyurmuş; sonra bundan vazgeçerek "Bırak çağırma, Müslümânların Ebû Bekir ile ilgili görüş ayrılıklarına düşmelerinden Allah'a sığınırım." demekle yetinmiştir.[16]

Ebû Bekir'in fazîletlerinden bir tanesi de Rasûlullah @'ın arkadaşlıkta insanların en cömerdi ve malî açıdan en fazla yardım edeni olmasıdır."Bana karşı arkadaşlık ve malında insanların en cömerdi Ebû Bekir'dir."; "Eğer bir dost (halil)[17] edinseydim, Ebû Bekir'i dost edinirdim; ancak o kardeşim ve arkadaşımdır ki, Allah da arkadaşınızı dost edinmiştir."[18] Başka bir rivâyette bu duygu şöylece dile getirilmektedir: İbn Utbe, had (cezası) konusunda Abdullah b. Zübeyr'e mektup yazdı. Okuduğum cevabında şöyle diyordu: "Rasûlullah @ şöyle dedi: "Rabbimden başka bir dost edinseydim Ebû Bekir'i dost edinirdim; ancak o dinde kardeşim ve mağarada arkadaşımdır." Ebû Bekir Rasûlullah @'ı babası gibi görüyordu. En çok uymamız gereken, Ebû Bekir'in dedikleridir."[19]

Ebû Katade rivâyet eder; bir seferde Rasûlullah @ ile beraberdik. "Yarın suya kavuşacaksınız", buyurdu. İnsanlar suya kavuşmak için süratle indiler. Rasûlullah @'a gece uyku bastı. Bineğini bağladı ve gözlerini kapadı ve ancak güneşin sıcaklığı bizi uyandırdı. Ebû Katâde şöyle devâm etmektedir: İnsanlar peygamberlerini kaybederek sabahladılar. Bazıları da 'Allah'ın peygamberi suyun başındadır', diyordu. Topluluk arasında Ebû Bekir ve Ömer de vardı. Şöyle dediler: 'Ey insanlar! Peygamber sizden önce suya gidip sizi geride bırakacak değildir.' Rasûlullah: "İnsanlar Ebû Bekir ve Ömer'e uyarlarsa doğru yolu bulurlar" dedi. Bunu üç defa tekrârladı. Hz. Ebû Bekir'in fazîletine delâlet eden hadîslerden biri de Rasûlullah @'ın şu sözleriyle "Benden sonraki ikisine; Ebû Bekir ve Ömer'e uyunuz."; "Benden sonra bu ikisine uyunuz." buyurarak Ebû Bekir ile Ömer'i işaret etmesidir. [20] Rasûlullah @'ın, "Eğer insanlar Ebû Bekir ve ömer'e itâat ederlerse doğru yolu bulurlar" sözü de Ebû Bekir'in fazîletine delâlet eden hadîslerdendir.[21]

"Ebû Bekir'in meşhur menakıb ve fazîletleri vardır. Biz burada bu kadarı ile yetiniyoruz. Zira onun fazîlet ve öncülüğüne ittifâk eden ümmet, onun, Muhâcirler ve Ensâr'ın ileri gelenleri hakkındaki rivâyetleri çoğaltmak ihtiyacını bırakmamıştır. Yemin olsun, seçilmiş ve ümmetlerin en hayırlısı olduğuna şehâdet edilen bu ümmet, hak ve hidâyetten başka bir şeyde ittifâk etmez."[22]

Bu hadîslerin, nass biçiminde olmasa da zımnen Hz. Ebû Bekir'in halîfeliğine delâlet ettiği söylenebilmekte ve bunun boş bir iddia olmadığı kanısı ağır basmaktadır. Nitekim Rasûl'ün vefâtından sonra halîfe adayları araştırıldığında Ensâr, "bizden bir emîr, sizden bir emîr" görüşünü ortaya atmış, ancak Hz. Ömer: "Ey Ensâr! Rasûllullah @'ın, Ebû Bekir'in namaz kıldırmasını emrettiğini bilmiyor musunuz" sorusuna "evet" demek zorunda kaldıklarında Ömer: "Ebû Bekir'in önüne geçmeye hanginizin gönlü râzı olur?" dediğinde, Ensâr, "Ebû Bekir'in önüne geçmekten Allah'a sığınırız" deme erdemini elden bırakmamıştır."[23] Yine "Rivâyet edildiğine göre Rasûlullh @'ın vefâtından sonra Müslümânlar, Ebû Ubeyde'ye gelerek halîfelik teklifinde bulunduklarında, Ebû Ubeyde: "İkinin üçüncüsü aranızda iken mi bana geliyorsunuz?" diyerek bu teklifi reddetmiş[24] ve: "Rasûlullah'ın namazda önümüze geçirdiğini biz de (halîfelikte) önümüze geçirdik." demek suretiyle onlara çalmaları gereken kapıyı göstermiştir[25]



1. 2. 3. Hz. Ebû Bekir'in Karizmatik Şahsiyeti

Hz. Peygamber @'ın vefâtından sonra doğan boşluktaki İmâmet bunalımında Sahâbenin Hz. Ebû Bekir'e "felteten/ânî" bey'at etmelerinde, Hz. Peygamber @'ın en yakın dostu ve arkadaşı olan Hz. Ebû Bekir'in karizmatik şahsiyeti de etkin rol oynamıştır. Zira Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber @'ın, nübüvvete/vahye dayalı yerindeki makamında oturması yanında, karizmatik şahsiyetiyle bu bunalımı kısa sürede çözmüş ve İslâm toplumunun birliğini sağlamayı başarmıştır. Hz. Ebû Bekir (r)'ın bu başarısında, kurulu bir hukukî otoriteyle beraber karizmasının da önemli bir rolü olduğunu söylemek için ileri düzeyde akıllı olmaya gerek yoktur. Hz. Ebû Bekir (r), bu karizmatik kişiliğini, Hz. Peygamber @'ın vefâtından hemen sonra bunalıma giren Müslümânların kendilerine gelmelerine yeten şu sözleriyle ortaya koymuştur: "Muhammed'e tapan bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Allah'a tapan bilsin ki, Allah her zaman diridir ve asla ölmez. Bilirsiniz ki, Yüce Allah Kitabında bu hakikati şöyle ortaya koymaktadır: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip-geçmiştir. O ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen Allah'a hiçbir zarar vermez. Allah şüphesiz, şükredenlerin mükâfatını verecektir."[26]

Asr-ı Saadet diye tanımlanan bu dönemde yaşayan Müslümânlar, yegane "otorite" olarak Kur'an ve Sünnet'i tanıyorlardı. Bu "otorite"ye karşı çıkmaları mümkün değildi. Hz. Ebû Bekir (r)'ın bu "otorite"yi gerçek anlamda işlettiğini ve onun aleyhinde bulunacaklara karşı kullandığını, okuduğu ilk hutbesinde rahatlıkla gözlemlemek mümkündür: "Sizin hakkınızda Allah'a itâat ettiğim sürece, bana itâat edin. Şâyet isyân edersem bana itâat borcunuz yoktur."[27]

Otoritenin uygulanması, belli bir kişi ve onun gösterdiği belli niteliklerle sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Çünkü "insanlar, kendi karizmatik kişiliği sayesinde istikrar bulmaya ve birlik, dayanışma, süreklilik ve adâleti elde edebilecekleri bir sisteme ihtiyaç duyarlar."[28] Buna göre İslâm'a kapsamlı bir hayat sistemi olarak bakış, İslâm toplumlarında karizmatik tecrübeyi harekete geçiren en önemli etkenlerden biri sayılır."[29] "Çünkü karizma, liderlik açısından İlahî İhsanın bir görüntüsü olarak liderin şahsına bitişik şahsî özel nitelikler anlamına gelir."[30] Bu karizma, genellikle liderde belirginleşen vasıfla toplum tarafından dile getirilmektedir. Hz. Ebû Bekir'e "Sıddîk", Hz. Ömer'e "Farûk"...denmesi gibi. Esâsen, Hz. Peygamber @'dan sonraki liderlere "halîfe" kelimesinin seçilmesinde de bu karizmanın ifâdesi bulunmaktadır. Rasûlullah @'ın halefi olmaları itibâriyle, âdeta Rasûlullah'taki "karizma"nın bir kısmı bunlara verilmektedir. Taftazanî'nin, hilafati, "Rasûlullah @'ın yerini tutarak din ve dünya konusunda devlet başkanlığıdır"[31] tanımlamasından da bu anlaşılmaktadır.



1. 3. EBÛ NUAYM'IN EBÛ BEKİR HAKKINDAKİ KANÂATİ



Ehl-i Sünnet alimlerinden olan Ebû Nua'ym (v. 430/1029)'ın kitabına Hz. Ebû Bekir (v. 13/634)'in hilâfetiyle başlaması doğaldır. Zira bu tutum onu Şîâ ile itham edenlere cevap niteliği taşıdığı gibi, Ehl-i Sünnet'ten olduğunu da böylece peşinen ifâde etmiş olmaktadır. Bu temel ön kabuller nedeniyle, Ebû Nuaym herhangi bir giriş yapma veya bilgi vermeye gerek duymadan, konuya doğrudan Hz. Peygamber @'ın hadîsleriyle girmektedir. Ebû Nua'ym'ın, Sahâbenin yaşadığı çağı medheden hadîslerle giriş yapması da herhalde, Sahâbeyi ta'neden Şîâ'ya bir nevi cevap niteliği taşımaktadır. Şimdi Ebû Nuaym'ın kitabında delîl olarak kullandığı bu rivâyetleri gözden geçirelim.



1. 3. 1. Ebû Nuaym'in Ebû Bekir'in Halîfeliği Konusundaki Referansları

Ebû Nuaym’in, Hz. Peygamber @’dan, Ashâb ve Hz. Ebû Bekir’in fazîletleriyle alakalı şu hadisleri getirmektedir:

a) "Ümmetimin hayırlısı, yaşadığım çağda yaşıyanlardır. Sonra onları izliyenlerdir."[32]

b) "Ümmetimin en hayırlısı aralarında gönderildiğim çağda yaşayanlardır; sonra onların peşinden gelenler, sonra onların peşinden gelenlerdir. Sonra bir toplum gelecektir, söz verirler sözlerini yerine getirmezler, ihanet ederler güvenilmezler; şâhitlikleri istenmediği halde şâhitlik ederler; aralarında mal sevgisi aşırı derecede artacaktır."[33]

c) Ebû Hüreyre rivâyet eder: Rasûlullah @'dan insanların en hayırlısını sorduk. Şöyle buyurdu: "Ben ve Benimle beraber olanlardır." sonra kimler denilince, "yolumuzdan gidenlerdir" buyurdu.[34]

d) Nu'man b. Beşir, Rasûlullah @'ın şöyle buyurduğunu rivâyet eder: "İnsanların en hayırlısı çağımdakilerdir. Sonra onların peşinden gelenler, sonra onların peşinden gelenlerdir."[35]



1. 3. 2. Ebû Nuaym'ın Râfızîlere Cevapları

Ebû Nuaym (v. 430/1029), bu rivâyetleri sergiledikten sonra Hz. Ebû Bekir (v. 13/634)'in ilk halîfe olarak seçilmesine itirâzı olan[36] ve bu itirazlarını bir karşı koyuş temeline dayandırmaya çalışan Râfizîye ekolüne (İmâmiyye'ye) cevap olarak şöyle demektedir:

"Bu fırkalardan hiçbiri, Peygamberin Sahabîlerle ilgili olarak ifâde ettiği takdîrlerini ve aynı Sahâbenin diğer ümmetlerin en hayırlıları olduklarına ilişkin temel kanıyı inkâr etmeyi ilke olarak savunmaya yanaşmamıştır. тu ilkeden kalkarak Muhâcir ve Ensâr'ı tenkit eden ve onlara dil uzatan İmâmiye fırkasına şöyle bir soru yöneltilebilir: Bütün Sahâbenin Hz. Ebû Bekir (v. 13/634)'i Halîfe olması için öne çıkarmada ittifâk etmeleri ne ile izâh edilebilir? Gerçekten -çağdaş deyimle-şike sayılabilecek, birtakım ayak oyunlarının sergilendiği bir durum söz konusu mudur? Acaba Hz. Ebû Bekir, bu mazhariyete ulaşmak için insanlara karşı kılıca/zora mı dayanmıştır? Yoksa her birine büyük yekün tutan servetler vererek ya da birtakım va'adlerde bulunarak mı onların reylerini ve onaylarını temin etmiştir? Diğer bir ihtimal göz önünde bulundurulduğunda, Ebû Bekir (v. 13/634)'in bu kamuoyunu, kendisinin bağlı bulunduğu aşiretinin baskısı ile yapmış olabileceği düşünülebilir. Siyâsî iktidârın oluşması için gereken olumlu bir kamuoyunun bu üç yol dışında başka yolu bulunmamaktadır. Halbuki az önce hakkında birtakım değerlerden söz ettiğimiz Sahâbenin bu türden oyunlarla Ümmetin idarî mekanîzmasını oluşturduğunu söylemek, onları tanımamakla izâh edilebilir. Zira onlar, takdîre şayan vasıfları, her zaman kahramanca tavsif edilebilecek kişilikli tavırlarının yanında daima dindarlığı ve nâsîhate uygun olanı özenle seçip yapmaya itina göstermişlerdir. Şâyet bu hususlarda siyâsî entrikaları andıran, insanları kuşkulandıran herhangi bir olayın varlığı söz konusu olsaydı ya da onlardan biri bey'ate zorlanmış bulunsaydı, bu durum halk arasında yayılır ve günümüze kadar en azından nakiller yoluyla gelirdi.

Ümmet, zorlama, baskı ve mal ile satın alınmanın Sahâbe hakkında mümkün olmadığı konusunda düğümlenmiş bulunan ve her yönü ile örtüşen bir kanâate ulaşmış bulunuyor. Bütün vicdânların bir noktada buluşup birleşmesi anlamını da taşıyan bu birleşmenin eğer bir anlam ifâde etmesi gerekiyorsa, bu anlam, onların Hz. Ebû Bekir (v. 13/634)'i seçerken onun buna layık bir şahsiyet olduğuna, ümmetin siyasal ve idarî açıdan yönlendirilmesi konusunda makamının hakkını verebilecek bir fazîlete ve bu işe herkesten daha uygun olduğuna, geçmişten gelen ve İslâm'ın kazandırdığı pratik uygulamalarından bildikleri için; ayrıca Allah'ın, onun hakkında açıkladığı fazîletlerden dolayı kalpleri tam mutmain olduğu halde ona bey'at ettikleri ve onu bu nedenle öne çıkardıkları şeklinde özetlenebilir. Bu ise, Hz. Ebû Bekir'in hem iş başına gelişi hem de uygulamalarının tüm Sahâbenin onayından geçtiğini ispat etmeye yeterli bir delîl niteliği taşımaktadır."[37]

Rasûlullah'ın vefâtından sonra, İslâm Toplumunda çıkan ilk ihtilâf, Hz. Ebû Bekir (v. 13/634)'in halîfe seçilmesinde ortaya çıkmıştır. Onun seçilmesinde "icma" olduğu/yanî yetki sâhiplerinin oybirliği ile seçtiği konusunda İki ana ekol arasında görüş farklılığı bulunmaktadır.



1. 4. EHL-İ SÜNNETİN GÖRÜŞÜ



Ehl-i sünnet'e göre Hz. Ebû Bekir (v. 13/634) hilâfet makamına icma ile seçilmiştir. Zira, bazı Ehl-i Sünnet "alimlerine göre İmâmet, Ehlu’l-Hal ve’l- Akid'ten iki kişinin bey'atiyle gerçekleşir. Bazı gruplar, şeriatte ideal delîl olan dört kişiyi şart koşmuşlardır. Usülde ekol sayılmayan bazıları da, Şafiî'nin görüşüne katılarak cumanın sıhhati için gerekli sayı olan kırk kişinin şart olduğunu ileri sürmüşlerdir."[38]

"Doğruya en yakın görüş, el-AŞ’ARÎ (v. 324/936)'den nakledilen[39] ve Kadı Ebû Bekir (v. 624/1227)'in de kabul ettiği görüştür[40] ki, buna göre İmâmet, Ehlu’l- Halli ve'l- Akd'ten olan yalnız bir kişinin beyatiyle gerçekleşir. Bu görüşe göre, doğal olarak İmâmet akdinde icma şartı bulunmamaktadır."[41]

Bu görüşü bir tarafa koyduğumuzda Hz. Ebû Bekir (v. 13/634), Sakîfe'de icma ile seçildiği söylenebilir. Gerçi taşıdığı mesaj ve yüklendiği görev açısından bakıldığında Beni Saîde olayı, Hz. Peygamber @'dan sonraki kitleleşmelerin, farklı bakışların ve aykırı tavır alışların odak noktasını oluşturması nedeniyle İslâm tarihinin en önemli hadîseleri arasında görülebilir. Özellik bazı grupların koşullandırılmış bakış açılarının ve kimileri tarafından ileri sürülen görüşlerin nirengi noktasında yer aldığı göz önünde bulundurularak bu olayın üzerinde biraz durmakta fayda vardır. Hadise öz olarak ve özetle belirtilmek istendiğinde şöylece betimlenebilir:



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhârî, 8/Salât, 80/el-Huhe ve'l-Mamer, İbn Hacer, Feth, I. 665, R. 467, 3656, 3657,3637; 62/Fadâilu’s-Sahâbe, 3/Seddu'l-Ebvab, İbn Hacer, Feth, VII. 15, R. 3654; Müslim, 44/Fadâilu’s-Sahâbe, 1/Fadâilu Ebi Bekir, R.4 2382;Tirmizî, 50/Menâkıbu, 15/Menâkıbu Ebû Bekir, R. 3659.

[2] Tevbe, 9/40.

[3] Buhârî, 62/Fadâilu’s-Sahâbe, 4/Fadlü Ebi Bekir; İbn Hacer, Feth, VII. 22, R. 3659; Müslim, 44/Fadâilu’s-Sahâbe, 1/Fadâilu Ebi Bekir, R.4 2386.

[4] Müslim, 44/Fadâilu’s-Sahâbe, 1/Fadâilu Ebi Bekir, R. 2387.

[5] Akkad, Hz. Ebû Bekir, s. 263.; Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi, II. 62.

[6] Ammar: "Resülullah @'ı gördüğümde onunla beraber bir köle, iki kadın ve Ebû Bekir'den başkası yoktu." diye aktarmaktadır. Geniş bilgi için bkz. M. Rıda, s. 68, 69 vd.

[7] Leyl, 92/17-21.

[8] Bkz. M. Rıda, s.71-73.

[9] Tevbe, 9/40.

[10] Feth, VII, 39.

[11] Tirmizî, 50/Menâkıbu, 14/Men. Ebû Bekir, R. 3678; Ebû Nua'ym, İmâme, 251-252, R. 47.

[12] Tirmizî, 50/Menâkıbu, 14/Men. Ebû Bekir, R. 3678 Ebû Nua'ym, İmâme, s. 252, R. 47. İbn Cevzî, Mevdûat'ta, bu Hadîsin mevzu' olduğunu, ravîlerinden İsa'nın münkerü'l-Hadîs, ondan rivâyet edenin metrûk olduğunu söylerken (I. 318), Süyûtî, "Hadîsi Tirmizî tahriç etmekte, ravîlerden Ahmed b. Beşir Buhârî'nin ravîlerinden olup çoğunluğa göre sıkadır. İsa hakkında ise İbn Maî'in bir defa 'fena değildir' demiştir. Hammad b. Seleme de sıka olduğunu söylemiştir. Onu zayıf görenler de, onu kizb ile itham etmemiştir. Buna rağmen nasıl mevzudur' denilmektedir." demektedir. Süyûtî, Lealî, I. 299.

[13] Nua'ym, İmâme, 250-251, R. 43; Ebû Dâvud (Avn), Sünne, 11/İstihlâfu Ebû Bekir, R. 4635; Müsned, IV. 322. Bu rivâyet Müsned'indir. Ebû Dâvud iki varyantla rivâyet etmiştir ve aralarında ifâde farklılıkları vardır. "Münzirî derki: İsnadında Musa b. Ya'kub ez-Zam'î vardır. Nesâî, onun kavî olmadığını söyler. İsnadında Ubud b. İshak denilen Abdurrahman b. İshak da vardır ki, hakkında birden fazla kişi (olumsuz) konuşmuştur. Buna rağmen Müslim ondan rivâyet ettiği gibi Buhârî de ondan rivâyet etmiştir." Avn, XII. 419.

[14] Hadîsin varyantları için bkz., Buhârî, 93/Ahkâm, 51/İstihlâf; İbn Hacer, Feth, XIII. 218, R. 7217; Muvatta', s. 139,R.: 414; İbn Sa'd, Tabakât, III. 178 vd.

[15] Buhârî, 64/Meğâzî, 83/Maradü'n-Nebî; Aynî, Umde, IX/II. 67,R.: 432; İbn Hacer, Feth, VII. 747, R. 4445.

[16] Buhârî, 75/el-Mardâ, 16/ma Ruhisa li'l-Marîd; İbn Hacer, Feth, X. 128, R.5666; 93/Ahkâm, 51/İstihlâf; İbn Hacer, Feth, XIII. 205, R.7217.; Müslim, 44/Fadâilu Sahâbe, 1/min Fedaıli Ebi Bekir, R. 2387. İbn Sa'd, Tabakât, III. 180; Ebû Nua'ym, İmâme, 249-250, R. 42.

[17] "Hulle", kalbi süsleyen Sâdakat ve sevgidir. Kalbin yalnız Allah sevgisiyle dolması, O'ndan başkasına yer verilmemesidir. Bu yüce bir özelliktir ki çalışmakla elde edilmez. Allah, -Peygamberlerin Efendisi- gibi dilediği kullarına verir. İbnu'l-Esir, Nihaye, II. 72.

[18] Buhârî, 62/Fadâilu Sahâbe, 5/Kavlü'n-Nebî lev Küntü Müttehizen Halilen; İbn Hacer, Feth, VII. 21,R.: 3656; Müslim, 44/Fadâilu Sahâbe, 1/Fadâilu Ebû Bekir,R.: 2383; Tirmizî, 50 Menâkıbu, 14/Menâkıbu Ebû Bekir, R.: 3655. Tirmizî, 'Hadîs hasen sahîhtir' demektedir; Nua'ym, İmâme, 243-244, R. 31.

[19] Buhârî, 62/Fadâil, 5/Lev Küntü Müttehizen; İbn Hacer, Feth, VII. 21, R.: 3658; Tirmizî, 50/Menâkıbu, 14/Men. Ebi Bekir,R.:3655; Müsned, IV. 4.

[20] Müslim, 5/Mesacid, 55/Kadaü's-Salâti'l-Faite, R. 311/68; Tirmizî, 50/Menâkıbu, 14/M. Ebi Bekir, R. 3662, 3663; İbn Mâceh, Mukaddime, Fadâilu Ashâb, 11/Fadâilu E. Bekir, R.: 97. İbrahim b. Sa'd Süfyân- Abdülmelik- Rib'î'nin kölesi Hilal -Huzeyfe- Rasûlullah @ senediyle de benzeri rivâyet edilmiştir.

[21] Müslim, 5/Mesacid, 55/Kadaü's-Salâti'l-Faite, R.:681; Nua'ym, İmâme, 254, R.:51. Menâkıbu, Ebû Bekir'le ilgili fazîlet rivâyetlerinin geneline kuşkucu bir bakış açısıyla yaklaşan ve bu konudaki rivâyetleri siyasal amaçlara hizmet eden birtakım tezgahların ürünü imajını, hatta kanısını vermeye çalışan bir yorum denemesi için bkz.РHatiboğlu, Siyâsî, s. 24-24.

[22] Nua'ym, İmâme, 254-255.

[23] İbn Sa'd, Tabakât, III. 179.

[24] İbn Sa'd, Tabakât, III. 181.

[25] İbn Sa'd, Tabakât, III. 183.

[26] /Âl-i İmrân, 3/144.

[27] İbn Kuteybe, İmâme, I. 16.

[28] Edvard Shlls, Carisma Order and Status, 211-212'den aktaran Muhâlefet, 145.

[29] Muhâlefet, 145.

[30] Muhâlefet, 146

[31] Rayyis, s.116. Hz. Ebû Bekir'in seçilmesindeki etkenler için bkz.,Rayyis, s. 41; İbn Haldûn, Mukaddime, s. 211.

[32] Buhârî, 62/Fadâilü's-Sahâbe, 1/Fadâilu Ashâb; İbn Hacer, Feth, VII. 3 R. 3651; Müslim, 44/Fadâilü's-Sahâbe, 52/Fadlü's-Sahâbe, R. 2533Я210; Nua'ym, İmâme, 212, R. 1, 2.

[33] Buhârî, 52/eş-Şehade, 9/la Yüşhed ala Şehâdeti Cevrin; İbn Hacer, Feth, V. 306, R. 2651;3650, 6428, 6695; 62/Fadâilü's-Sahâbe, 1/Fadâilu Ashâb; Feth, VII. 3, HN : 3650; 81/Rikâk, 7,/Ma Yuhzer min Zehreti't-Dünya; İbn Hacer, Feth, XI. 248, HN : 6428; 83/el-Eyman ve'n-Nüzûr, 27/İsmü men la Yefi bi'n-Nezri; İbn Hacer, Feth, XI. 589, HN : 6695; Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, IV. 1964, HN : 214; Tirmizî, Fiten, 39/ma Câe fi'l-Karni's-Salis; Nua'ym, İmâme, s.212-213, R. 2.

[34] Bu Hadîsin ravîleri arasında Muhammed b. Aclan vardır ki, Ebû Hüreyre'nin Hadîslerini karıştırmıştır. Nua'ym, İmâme, s. 213-214, R.3.

[35] Müsned, I. 267, 276, 277. İsnadı sahîhtir. Hadîsin devamı şöyledir: "Yeminleri şehâdetlerini, şehâdetleri yeminlerini geçer." Nua'ym, İmâme, s. 214.

[36] Tesettürî, İmâmet iddiasında bulunduğu ve Hz. Fatıma’ya miras hakkını vermediği için Hz. Ebû Bekir’in cahiliye ölümüyle öldüğünü iddia etmektedir. Şîa’nın Ehl-i Sünnet’e verdiği cevaplar için bkz. Savarım s. 9 vd.

[37] Nuaym, İmâme, s. 214217.

[38] Ğıyasî, s. 68.

[39] Ali b. İsmail b. İshak b. Salim b. İsmail b. Abdillah b. Musa b. Ebi Burde Amir b. Ebi Musa el-Aş'arî. Aş'arî kelam ekolünün İmâmıdır. Bkz. Bağdadî, Tarîh, XII. 346; Subki, Tabakât, II. 446.

[40] Ebû Bekir Abdullah b. Nasr b. Ebi Bekir b. Muhammed el Harranî el-Hanbelidir. Bkz. Nübelâ, XXII. 182.

[41] Gıyasî, 69; İbn Teymiyye, Minhâc, I. 141.
 

 
 
  Sitemiz kuruldugundan buyana 5927 ziyaretçi (10234 klik) kişi burdaydı!

 

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol